Oyuncular: Rose Byrne, Terry Crews, Jon Hamm, Kristen Wiig, Melissa Mccarthy
Bu film evlilik ritüelleri ve modern batı şehir hayatındaki insanların evlilik hakkındaki hayallerini ve korkularını anlatıyor. Filmdeki karakterlerin son derece gerçekçi tipler olması itibariyle benzer filmlerden ayrıldığını düşündüm en başında. Altı kadının ilişkisini anlatan bir filmde güzel gösterişli kadınların rol almasını beklersiniz ama hiç de öyle değil. Bütün karakterler ortalama günlük yaşamdan tipler. Bunun nedenini filmi seyrettikten sonra anlayabildim ve aşağıda sizlerle paylaştım.
Annie orta yaşa merdiven dayamış bekâr bir kadındır. Aşk ve iş hayatında başarısız olmuştur. Daha önce bir pastane işletmiş ama iflas edince çok iyi bir aşçı olmasına rağmen sektörü terk etmiş ve hayal kırıklığı içinde sevmediği tezgâhtarlık işini yapmaktadır. Müşterilerle kavga eder ve sonunda kovulur. Çocukluk arkadaşı olan Lillian nişanlanır ve Annie'yi baş nedimesi olarak seçer.
Bizim kültürümüzde bu baş nedimelik görevinin bir karşılığı var mı ben bilmiyorum. Ama filmden Amerikan kültüründe bu görevin oldukça önemli olduğunu öğreniyoruz. Baş nedime düğün hazırlıklarında önemli sorumluluklar üstlenir. Bu arada Lillian'ın çok zengin patronunun ikinci karısı olan Helen de nedimelerden biridir. Helen parasını ve gücünü kullanarak Annie ile düğün hazırlıkları konusunda rekabet etmektedir. Çevresindeki insanları paranın satın alabildiği şeylerle etkilemeye çalışmakta ve başarılı da olmaktadır. Annie Helen'le rekabet etmeyi başaramaz ve zaten kötü olan ruhsal durumu iyice bozulur.
Bu arada Annie düzgün bir adama benzeyen bir polis memuru ile tanışır. Zaman zaman birlikte olduğu ve kendisine pislik biri gibi davranan yarı zamanlı sevgilisi ile karşılaştırıldığında Annie adına seviniriz ama Annie beklenmedik şekilde bu polis memuruna kötü davranır. Her ne kadar filmin mutlu sonunda bu polisle arasını düzeltir ama düzelmeyebilirdi ve bu iyi adam kendisine hak etmediği biçimde davranan Annie'yi pekâlâ kendi berbat hayatında yalnız bırakabilirdi. Bazılarının kendi berbat yaşamlarını kendilerinin hazırladıklarını düşünmeden edemedim.
Günümüzde evlilik törenlerinin ne kadar abartıldığını komik bir şekilde ele almış bence bu film. Ortalama bir Amerikan düğünü için 20bin dolar harcandığını okumuştum. Türkiye'de de düğün törenlerinin giderek daha masraflı bir hale geldiğini düşünüyorum. Organizatörlerin icadı bazı şeyler adeta gelenekmiş gibi örnek alınıyor ve uygulanıyor. Düğünlerde güvercinler uçuruluyor, en gösterişli gelinlikler için kesenin ağzı açılıyor, havai fişekler fırlatılıyor (bütçenize göre az ya da çok)! Düğününde güvercinler uçurulan bir çiftin kısa süre sonra boşandıklarını öğrendiğimde hem üzülmüş hem de güvercinlerin uçtuktan sonra nereye gittiklerini merak ettiğimi hatırlamıştım. Evlenmeden önce bekâr evinde çekyatla idare eden kadın ve erkeğin, evlenirken beş on bin liralık koltuk takımları, ceviz ağacından büfeler, 101 parça yemek takımları almak için borçlandıklarını üzülerek görüyorum. Yılda bir kez kullanılacak olan 101 parça yemek takımı, salonda büyük yer kaplayan büfenin içinde eve üç ayda bir gelen misafirlere sergilenir! Bu arada neredeyse hiç kullanılmayan fırın üstü ocakları da unutmayalım. Bir arkadaşım ev eşyalarını evlenmeden iki yıl önce almaya başlamıştı ve koltuk takımları ve büfeler mobilyacının deposunda iki yıl beklemişti.
Oysa pahalı bir düğün töreni evlilik için en kötü başlangıç olsa gerek. Zaten bir başka insanla aynı evi paylaşmaya alışmak gibi bir zorluğa birkaç yıl boyunca ödenecek olan borçların stresi de eklenir. Bu arada ne kadar özen gösterirseniz gösterin davetlilerin bir kısmı yine de beğenmez. Bir düğünde davetlinin özenle hazırlanmış yiyecekleri göstererek “yazık oluyor bunca yemek arttı, ne gerek vardı, ziyan olacak şimdi” dediğini hatırlıyorum! Kim hatırlar düğünü, kim dönüp de seyreder çekilen videoları? Sevdiğimiz bir çiftin düğününe gitmek hoştur, eski arkadaşları uzak akrabaları görüp sohbet ederiz. Düğünlerin en sevdiğim yanı budur benim. Dostlarla tekrar bir araya gelmek. Ama rica ederim, dostlarla bir araya gelmek için bu kadar tantanaya ve strese ne gerek var.
Bakın neredeyse unutuyordum asıl komediyi. Altın merasimi. Takı merasimi anneler tarafından dikkatle takip edilir. Çünkü her takı takana borçlanılır. Takı takanların düğünlerine muhakkak gidilmelidir ve iade edilmelidir. Aslında bu takı merasimleri yeni evlenen çiftlere destek olmak amacıyla gelenekselleşmiştir. Nitekim “Nedimeler” filminde de bizdekine benzer bir hediye merasimi asıl düğünden önce yapılır. Bu hediye merasiminin çok geçmişte yalnızca bizde değil, dünyanın her yerinde yaygın olan başlık parasını (İngilizcede “dower” diyorlar) telafi etmek amacıyla ortaya çıktığını okumuştum. Ama günümüzde hediye töreni, ya da bizdeki takı töreni düğün masraflarını telafi etmekten başka bir işe yaramıyor. Çünkü düğünler o kadar masraflı oluyor ki, takılar düğün masraflarını karşılamıyor bile. Genç çift borçla başlıyor evlilik hayatlarına. Yanlış anlaşılmasın geleneklerimizi genellikle severim ve her geleneğin bir işlevi olduğuna inanırım ama bazen işin b..unu mu çıkarıyoruz acaba diyorum. Peki ya takı merasimine dahil olup da sahte altın ya da yonca takanlara ne demeli! İşin dozunu kaçırdığımızı göstermiyor mu, siz ne dersiniz?
Düğünler için harcanan paranın giderek artmasının insanların evlilik kurumuna bakışlarını ve psikolojilerini yansıttığını düşünüyorum. Yüzyılımızın insanı hayattan ne istediğini bilemiyor, kalabalıklar içinde yalnızlık yaşıyor ve ne kadar başarılı olsa da, ne kadar para kazansa da mutsuz. Bu mutsuz hayatı içinde evlilik hayatının bir kurtarıcı olduğunu düşünüyor ve evlilikten çok şey bekliyor. Bu beklenti nedeniyle evlilik kararını da daha zor veriyor. Hayatın dönüm noktası sayılan evlilik töreni ve ritüelleri bu nedenle abartılıyor. Hayatına adeta masalsı bir değişim getireceğini zannediyor evliliğin. Masallarda da âşıklar 40 gün 40 gece süren düğünle evlenirler ya.
Filmi seyrederken anlaması biraz zor belki ama bu filmin evliliğin ve evlilik törenlerinin ekonominin bir malzemesi haline getirilmesini eleştirdiğini ve alaya aldığını düşünüyorum. Annie’nin hediye törenindeki gösterişli dekorları parçalaması, kıyafet seçmek üzere gittikleri son derece lüks ve gösterişli, her yanı bembeyaz döşenmiş moda evinde altı kadının daha önce yedikleri yemeklerden mideleri bozulduğu için ortalığa kusmaları, içlerinden en sıra dışı olanın tuvalet meşgul olduğu için lavaboyu tuvalet gibi kullanması, çok pahalı gelinlik içindeki Lillian’ın caddenin karşısındaki tuvalete yetişemeyip caddenin ortasında çöküp Fransız malı gelinliğin içine etmesi, “bütün bu şatafatın içine edeyim” mesajını vermiyor mu?
Filmin gizliden verdiği sürüyle mesajı görmek için gerçekten dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin filmin afişinde olmasa bile bütünü boyunca kadınların çirkin hallerinin gösterilmesi, özellikle bir sahnesinde Annie ve arkadaşının dişlerine çikolata bulaşmış bir şekilde sohbet etmeleri, kadının güzelliğinin bir meta haline getirilmiş olmasına bir eleştiri getiriyor bence. Annie'nin kendisini yalnızca canı seks yapmak istediğinde yanına çağıran ve seviştikten sonra gitmesini isteyen yarı zamanlı sevgilisiyle ilişkisi ve düzgün bir adamla karşılaştığında bile onu neredeyse elinden kaçıracak şekilde kötü davranması da günümüzdeki kadınların nedense hep "kötü" ya da “sıra dışı” tipleri, psikopatları çekici bulmalarına gizliden bir eleştiri gibi geliyor bana. Elbette bu kadar çok mesajı bu komedi filminin içinde yakalamak kolay değil ve biraz çaba istiyor.
Sonuç olarak eğlenceli bir film ve evlilik kurumuna ve evlilik törenlerine farklı bir bakış açısını vurguluyor. Yine de IMDB puanının yüksek olmasını birçok Amerikalının filmin konusunu ve karakterlerini kendilerine yakın bulmasına bağlıyorum. Bizim kültürümüz için yabancı gelenekler. Bu nedenle Türk seyircisi için çekici olmayabileceğini düşünüyorum.
RSS Facebook Twitter ilicMedia