Orijinal adı: Somewhere In Time
1980 - ABD Tür: Dram, Fantastik, Romantik
Yönetmen: Jeannot Szwarc
Oyuncular: Christopher Reeve, Jane Seymour, Christopher Plummer, Bill Erwin, Susan Bugg, Laurence Coven
Konusu ve yorum: Saplantılı (obsesif) aşkın güzel bir örneğini ilginç bir senaryo içinde anlatan bir film. Richard Collier (Christopher Reeve) bir oyun yazarıdır. Tiyatro öğrencisi olarak ilk oyunu sergilendikten sonraki kutlamada yaşlı bir kadın ona yaklaşır ve avucuna eski bir cep saati tutuşturduktan sonra "bana geri dön" diyerek terk eder. Kendisi de dâhil hiç kimse ne olduğunu anlamamıştır. Olay unutulur ve üzerinden 8 yıl geçer. Richard bir oyun yazmaya çalışmaktadır ama tıkanmıştır ve devam edemez. Bavulunu alıp nereye gittiğini bilmeden bir yolculuğa çıkar.
Yolculuğu sırasında Grand Hotel'e uğrar. Bu çok eski otelin tarih müzesinde güzel bir kadının fotoğrafını görür ve kadından etkilenir. Otelin artık yaşlıca bir adam olan çalışanından kadının otelde bir oyun sergilemiş olan 20'inci yüzyılın başlarında yaşamış oldukça ünlü bir tiyatro oyuncusu Elise McKenna (Jane Seymour) olduğunu öğrenir. Kütüphanede araştırma yapar ve kadının en son çekilmiş yaşlılık fotoğrafını görünce sekiz yıl önce kendisine saati veren kadın olduğunu anlar.
Filmin fantastik kısmı bu noktadan sonra başlıyor. Richard zamanda yolculuk yapmanın mümkün olup olmadığını araştırır. Bir üniversite profesörü eğer kişi iyi konsantre olup kendini telkin edebilirse bunun mümkün olabileceğine inandığını söyler. Richard, yirminci yüzyıl başlarında moda olan kıyafetlere bürünür ve kendini otel odasına kapatarak zamanda geri dönmek üzere oto hipnoza (kendi kendine hipnoz) başlar. Film bu ya bir sabah uyandığında kendisini 1912 yılında aynı otelde bulur.
Elise'i bulur ve aralarında çok hızlı bir şekilde romantik bir ilişki gelişir. Elise'e bir baba gibi davranan menajerinin bütün engelleme çabalarına rağmen ilişkileri hızla ilerler, birlikte olurlar. Elise'in ise Richard’ın gelecekten geldiğinden henüz haberi yoktur. Birbirine kelimenin tam anlamıyla delice âşık bu genç çift için sürpriz son çok yakındır. Filmin sonunu söylemeyeceğim. Seyredin.
Bu filmde resmedilen aşk oldukça hastalıklı gibi görünüyor. Richard’ın yazarlık hayatındaki ketlenmişlik ve özel hayatında yaşadığı sorunlar nedeniyle yaşadığı mutsuzluk, hayalinde Elise’nin sorunlarına bir çare olarak aşırı idealize etmesine ve onu bir saplantı haline getirmesine neden oluyor. Elise’ye kavuşmak dışında hiçbir şey düşünemez hale geliyor. Haddi zatında aşk ve saplantı arasında birçok açıdan benzerlik olduğu bilim adamları tarafından da gösterilmiş bir şeydir. Marazziti ve arkadaşları 20 aşık ile 20 obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastasını, trombositler üzerindeki serotonin bağlanma proteinleri açısından, normal insanlarla karşılaştırdıklarında hem yeni aşıkların hem de obsesif kompulsif bozukluk hastalarının bağlanma proteinlerinin yoğunluğunun “normal” insanlardan daha az olduğunu göstermişlerdir. Bu tumturaklı bilimsel lafların anlamı şu, halk arasında takıntı ya da saplantı hastalığı olarak bilinen OKB ile aşk birbirine beyin kimyası açısından benziyor. Yani aşk aslında sıradan âşıklarda bile bir çeşit saplantı. Muhtemelen bazı insanlarda aşk tıpkı psikiyatrik bir bozukluk olan OKB hastalığında olduğu gibi şiddetli bir saplantıya dönüşebiliyor. Film bu saplantılı aşkı, aşığa zaman ötesi yolculuk yaptırarak çok güzel dramatize etmiş. Filmin sonunu seyrettiğinizde Richard’ın aşkının hastalıklı olduğu fikrime katılacağınızı düşünüyorum.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
Kaynak: D. Marazziti," H.S. Akiskal, A. Rossi ve G.B. Cassano. Alteration of the platelet serotonin transporter in romantic love. Psychological Medicine, 1999, 29, 741-745.
RSS Facebook Twitter ilicMedia