ruhikizi

Evlilik, Aşk ve Kadın Erkek İlişkileri Üzerine Filmler

Yasak İlişki

yasak ilişki, film, evlilik aldatmaOrijinal adı: The Bridges of Madison County

1995 - ABD, Tür: Dram, Romantik


Yönetmen: Clint Eastwood


Oyuncular: Clint Eastwood, Meryl Streep, Annie Corley, Sarah Kathryn Schmitt, Richard Lage


Konusu ve yorum: Evlilik, aldatma, evlilikte fedakârlık temaları üzerine bir film. Çok güzel bir film olduğunu itiraf etmek zorundayım ama bu filmde benim midemi bulandıran bir şeyler var, ne olduğunu anlatacağım.


İki erişkin kardeş, ölümünden sonra annelerinin banka kasasını açtıklarında kendilerine yazılmış mektuplar ve kimsenin haberdar olmadığı dört günlük yasak aşk macerası anlattığı günlükleriyle karşılaşırlar. Annelerinin babalarıyla bile bir seks hayatı olduklarını yadsıyacak bir ortamda büyümüş olan bu iki genç insan ancak şimdi ölümünden sonra annelerini tam olarak anlayabileceklerdir.


Francesca (Meryl Streep) eşi ve çocukları 4 günlüğüne evden ayrıldıkları bir sırada bölgedeki köprülerin fotoğraflarını çekmek üzere gelmiş olan National Geographic fotoğrafçısı Robert (Clint Eastwood) ile karşılaşır. Francesca İtalya’da doğmuş ve eşiyle asker olduğu sırada tanışarak Amerika’ya gelmiştir. Robert ona yıllardır hissetmediği heyecan duygusunu yeniden yaşatır ve her şeyi göze alarak onunla 4 günlük bir aşk yaşar. Dört günün sonunda Robert birlikte kaçmayı teklif etse de kabul etmez. Hayatı boyunca o dört günü de unutmaz.


Bu filmde midemi bulandıran şeye gelince: Francesca’nın evinde birlikte akşam yemeği yerlerken Robert kadının rahatsızlığını fark edip “Biz kötü bir şey yapmıyoruz. Çocuklarına söz etmeyeceğin bir şey değil.” deyince ben içimden “külahıma anlat” dedim. Sen uçsuz bucaksız bir çiftliğin ortasında mum ışıkları altında evli bir kadınla baş başa yemek yiyeceksin, sonra da “yanlış yapmıyoruz” “ çocuklarına anlatabilirsin” diyeceksin, hadi ordan! Hadi çocuklara anlattın kocana anlatabilir misin? Yatmamış olsalardı eğer bu yine de kocasına anlatabileceği bir şey olur muydu, sanmıyorum ki olayın nereye gideceği gayet açıktı.


Kocanla hayatını sıkıcı buluyorsan, adamla konuşursun, derdini anlatırsın, o da yapabileceği bir şey var mı bakar, yoksa boşanırsınız, sonra ne istersen yaparsın. Ben sanırım Francesca’nın kocasıyla empati yaptım filmi seyrederken ve hayatını karısı ve çocuklarına adamış, fedakar, düzgün bir adama yapılan büyük bir ihanet olarak gördüm her şeyi. Ama film bu dört günün hikâyesini yalnızca kadının ve hayatını yollarda geçiren, hiçbir yere, hiçbir kimseye bağlanmamış bu adamın penceresinden anlatıyor. Bu dört günden habersiz ömrünün yarısını bu kadınla geçiren adamın koskocaman boynuzlarını gören var mı bilmem.

Meryl Streep, yasak ilişki, film, evlilik
Dört günün sonunda Robert’la kaçıp gitmemesinin gerekçesi olarak söylediği “Kadın seçimini yapıp evlendiğinde çocuk sahibi olduğunda aşk başlamıyor duruyor. Sen olduğun yerde duruyorsun ki çocukların devam edebilsin.” belki acı ama kesinlikle hayatı anlatıyor. Her seçim beraberinde bir fedakârlık gerektiriyor. Hayatı hedonizm felsefesine göre mi yaşayacaksın yani hayatını haz verene yönelerek mi yaşayacaksın yoksa… Elbette hedonizm’in tam karşıtı bir ifade belki de yok. Hedonizm’in karşıtı çilecilik mi? Hayatını haz peşinde koşarak yaşamanın karşıtı bence çilecilik değil. Ben insanın belli bir haz alma potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Ya bütün haz hakkını hızlıca tüketirsin sonra acı çekersin, ya da küçük hazlarla yetinir ve dingin ama sürekli bir haz içinde yaşarsın. Aşk adeta kokain çekmek gibi bir şey, tıpkı kokain bağımlısının bir süre sonra haz alma potansiyelini tüketip depresyona girmesi gibi, âşık da sürekli olarak aynı hazzı sürdüremiyor eninde sonunda durulmak ve daha azıyla yetinmek zorunda kalıyor. Haz peşinde koşmaya devam ederse bağımlının sonu altın vuruş oluyor, âşık da eğer aşkı uğruna dingin bir huzurdan vazgeçtiyse hayatının kalanını acı çekerek geçiriyor.


Francesca’nın günlüğünde sonradan yazdığı “Aşk beklentilerimizin çok üzerinde bir şey. Robert’la yaşadığımız şey beraber olsaydık devam etmeyebilirdi,” ifadesi olup bitene bütün duygusallığına rağmen bence son derece gerçekçi bakış açısı sunuyor ama filmin genel romantizmi içinde bu mesaj kayboluyor. Hatta bu mesaj çocuklarına söylediği “mutlu olmak için her şeyi yapın” mesajıyla da çelişiyor.


Filmin sonunda görünen o ki çocuklar annelerinin hikâyesinden kendileri için dersler alıyorlar. Annelerinin yaptığı hatayı yapmamak için mutsuz oldukları evliliklerinde bir şeyleri değiştirmek için harekete geçiyorlar. Annelerinin asıl hatası neydi, dört günlük kaçamağı mı? Bence değil, bu kaçamak başka hataların bir sonucuydu sadece: kendi ihtiyaçlarını ihmal etmiş olmanın sonucu. Eğer hayattan tam olarak ne istediğini çok daha önce görebilmiş ya da ihmal etmemiş olsaydı, eşiyle birlikte çok daha mutlu bir hayatı olabilirdi. Belki de eşinden ayrılmış olurdu kim bilir.


Seyrettiğim en romantik aldatma filmi bu. Bu nedenle eğer dikkatle seyredilmezse romantizm içindeki dramı ve asıl mesajı pekâlâ göremeyebilirsiniz.


Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy