Orijinal adı: To Die For
1995 - ABD, İngiltere - Tür: Dram, Gerilim, Suç
IMDB Puanı: 6,7/10
Yönetmen: Gus Van Sant
Oyuncular: Nicole Kidman, Joaquin Phoenix, Matt Dillon, Casey Affleck, Holland Taylor
Konusu ve yorum: Ünlü olmak için yapmayacağı hiçbir şey olmayan narsisistik ve histrionik bir kadının (Suzanne Stone - Nicole Kidman) evlilik hikâyesi. Suzanne, kendisine hayran olan bir adamla evlenir ve meşhur bir haber spikeri olabilmek için planladığı projeleri gerçekleştirmek için kocasını ve evini tamamen ihmal ederek çalışır. Bu arada istediğini elde etmek için bütün kadınsı özelliklerini ve cinselliği kullanmaktan da çekinmez. Kendisini meşhur edeceğini düşündüğü projeler, işin gerçeği kimsenin ilgisini çekmeyecek sıradan şeylerdir ama kendisini çok önemsediği için bunu göremez. Bu gösterişli kadının cinsel çekimine kapılan erkekler hariç çevresindeki herkes bu kadının ne kadar boş, bencil, soğuk ve kötü olduğunun farkındadır. Kocası sonunda ihmal edilmeyi reddederek Suzanne’ya hayır demeyi başardığında, Suzanne bunu meşhur olmasının önünde bir engel olarak görür. Kocasını öldürmesi için, projesinde çalışan ve kendisine hayran olan liseli oğlanı cinsel cazibesiyle baştan çıkarır.
Bu filmin dikkate değer bir özelliği de medya sektörünün kokuşmuş bir yanını gözler önüne sermesi. Suzanne’nın görüştüğü ünlü bir televizyoncu sektörde yükselmek için kendisiyle birlikte olan bir kadını anlatıyor ve ona “eğer yükselmek istiyorsan normal insanların yapmayacağı şeyleri yapabilmelisin” diyor. Elbette bütün bir sektörü kötülemek ne mantıklı ne de makul olur. Ancak günümüzde medyanın gücü o kadar büyük ki, istediğini elde etmek için her şeyi yapabilecek hırslı insanları kendine çektiği de bir gerçek. Bu filmde Suzanne’nin söylediği “Eğer televizyonda değilsen Amerika’da bir hiçsin” sözü en azından ticari açıdan bakıldığında yadsınabilir gibi değil.
Filmdeki müthiş repliklerden birisi de yine Suzanne’nin söylediği şu sözler: “Eğer kimse seyretmiyorsa değerli bir şey yapmanın ne anlamı var? Birileri izliyorsa bu seni daha iyi bir insan yapar.” Biz doğuluların yapılan iyiliklerin gizli olduğunda daha değerli sayılması düşüncesinin tam tersine, bu söz şöhret ve paranın her şey sayıldığı bir dünyanın mantığını çok güzel dramatize ediyor.
Narsisistik yani Türkçe karşılığıyla özsevisel kişilik bozukluğu olan birisi tıpkı Suzanne’nin yaptığı gibi kendi önemini abartır. O kadar ki, başka insanları kendi çıkarları için kullanmakta bir sakınca görmez. Bu açıdan psikopatlara benzer olduğunu da düşünebilirsiniz. Narsisist birisi için eşi cinsel ya da maddi ihtiyaçları karşılamaya yarayan bir araçtan başka bir şey değildir. Narsistler genellikle sıradan ya da basit insanları eş olarak tercih ederler. İki cambaz bir ipte oynamaz derler ya, aynen öyle iki narsist birbirine katlanamaz. Kendi ihtiyaçlarını önemsemeyen, kendini değersiz hisseden birisi narsist bir kadın ya da erkek için ideal eş adayıdır. Elbette gittiği yere kadar. Bir noktada eş tükenir ve kendi ihtiyaçlarını daha fazla ihmal etmemesi gerektiğini fark ederse evlilik o noktada biter. “Sonsuz İhtiras” filminde bu son oldukça dramatik bir şekilde anlatılıyor. Suzanne basitçe boşanabilirdi ama o kadar bencil ki, köpeği ve arabasını kaybetmemek için bile boşanmak yerine kocasını öldürmeyi düşünebiliyor. Genç bir oğlanı baştan çıkarıp bencilce emelleri doğrultusunda kullandıktan sonra ona da hiç gözünü kırpmadan ihanet edebiliyor.
Nicole Kidman gerçekten güzel bir oyunculuk sergilemiş bu filmde. Cinsel içerikli sahneler fazla açık saçık olmasa da mevcut; 18 yaşından küçükler ve bu tür sahnelerden hoşlanmayanlar için hatırlatalım. Filmin bir belgesel havasında çekilmiş olması filme ayrı tat vermiş. Mutlaka seyredilmeli diyemem ama narsist ve histrionik bir kadının ilişkileri ve evlilik hayatıyla ilgili güzel bir örnek olarak seyredilebilecek bir film.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia