Bir evlilik; bir cinayet; kendisine eziyet eden kocasını, kocasının metresiyle beraber öldürmeye karar veren bir kadın. Bir korku filmi olsa da en iyi huylu kadının bile çok köşeye sıkıştığında her şeyi yapabileceğini anlatıyor bence bu film.
Orijinal adı: Les diaboliques
IMDB Puanı: 8.3/10
1955 Fransa - Tür: Dram, Gerilim, Gizem, Korku, Suç
Yönetmen: Henri Georges Clouzot
Senaryo: Henri Georges Clouzot, Frederic Grendel
Oyuncular: Paul Meurisse, Michel Serrault, Simone Signoret, Charles Vanel, Vera Clouzot
Konusu ve yorum: Christina (Véra Clouzot), özel bir yatılı okulun sahibesidir. Okulu sadist ve kötü ruhlu kocası Michel (Paul Meurisse) idare etmektedir. Michel her fırsatta karısını aşağılamakta, diğer öğretmenlerin önünde onu küçük düşürmektedir. Michel’ın okuldaki öğretmenlerden biri olan Nicole (Simone Signoret) ile ilişkisi vardır. Nicole, Christina’yı, birlikte kocasını öldürmeye ikna eder. Christina fiziksel olarak hasta, ruhsal olarak hassas ve oldukça dindar bir kadın olduğu için kocasını öldürme fikrinden hiç hoşlanmasa da, aşağılamalara daha fazla dayanamayıp teklifi kabul eder.
Bir sabah, Christina Nicole’la beraber gizlice okuldan ayrılır. Kocasına telefon eder, ondan boşanacağını söyleyerek peşinden gelmesini sağlar ve Nicole’la beraber şarabına uyku ilacı koyarak, küvette onu boğarlar. Gizlice okula geri getirip, dibi görünmeyecek kadar kirli olan bahçedeki havuza atarlar. Ancak günler geçmesine rağmen ceset bir türlü su yüzüne çıkmaz. Bir bahaneyle havuzun suyu boşaltılır ama ceset ortada yoktur. Asıl gerilim bu noktadan sonra başlıyor. Ruhsal olarak zayıf olan Christina kocasının hayalini görmeye başlar. Bu arada bir dedektif “ortadan kaybolan” kocasını bulmak için ona yardım edeceğini söyler. Filmin sonu gerçekten ilginç, filmin sonunu anlatırsam keyfi kaçar seyretmeniz gerek.
Benim açımdan filmin ilginç yanı, dini inançları ve bağımlılığı nedeniyle kendisini sürekli aşağılayan kocasından boşanmaya bile cesaret edemeyen, hele hele asla cinayet işleyecek biri olmayan bir kadının, kocasını öldürme kararını verebilmesi. Ülkemizde evlilik hayatı bu filmden daha korkunç olan birçok kadın, çoğu zaman yalnızca çocuklarının geleceğini düşünerek boşanmıyorlar. Eziyete dayanamayıp kocasını öldüren kadınlara üçüncü sayfa haberlerinde zaman zaman rastlamak da mümkün. Ülkemizdeki boşanma oranlarının batıdan düşük olduğu muhakkak, ama bana öyle geliyor ki bunun gerçek sebebi evlilik hayatlarının daha huzurlu olması mı, yoksa kadınların çocukları uğruna yaptıkları fedakârlık ya da toplumsal damgalanma korkusu.
Belirli bir kültürde evlilik kurumu hakkında yorum yapmadan önce o kültürün özelliklerinin iyi bilinmesi gerekiyor. Çünkü birçok kültürel faktör hem evlilikteki doyumu hem de belki bir batılı için hemen boşanma sebebi olabilecek bir konunun göz ardı edilebilmesi sonucunu doğurabiliyor. Gerçi bu filmdeki kocanın eşine karşı davranışları bırakın boşanmayı herhangi bir kadını cinayete bile götürecek kadar ağır. Elbette cinayet hoşgörülemez ama kocası tarafından aşağılanan ve bu kadar hassas ruhlu biri olarak cinayeti bile kurtuluş için bir seçenek olarak düşünmeye itilen bir kadını “Dişi Şeytanlar”dan biri sayan bu isimlendirme bu filme bence uymamış.
Kültürel faktörlerin belirlediği beklenti ve sorumlulukların ne ölçüde karşılandığı ya da yerine getirildiği, evlilik hayatında kişinin eşinden memnun olup olmadığını belirliyor. Örneğin geleneksel bir Çin evliliğinde ailenin devamını sağlayacak bir erkek çocuğun olup olmaması, ya da kadının kayınvalide ve kayınpederine bakım vermesi evlilikteki doyumu doğrudan belirleyici olabiliyor (Wang 1994). Benzer kültürel etkileri Anadolu toplumunda da sıkça görebiliyoruz. Diğer yandan batı kültürü evlilikteki doyumu daha ziyade bireysel işlevleriyle, kadın ve erkeğin mutluluk ya da hedonistik hedeflerini tatmin edebilmesi zemininde değerlendiriyor (Lalonde, Hynie, Pannu ve Tatla, 2004). Japon çiftler için erkeğin maddi kazancı evlilik doyumunu etkileyen bir faktör olarak ön plana çıkarken, Amerikalı çiftler için önemli olmadığı, buna karşılık yaş faktörü Amerikalı çiftler için önemli iken, Japon çiftlerde yaş faktörünün etkisinin olmadığı görülülüyor (Kamo 1993).
Türkiye’de kentlerde yaşayan evli çiftlerle yaptıkları bir çalışmada araştırmacılar, sosyo-ekonomik düzeyin ve geniş aileyle ilişkilerin kadınların evlilik doyumunu etkidiğini, erkeklerin evlilik doyumlarını etkileyen faktörlerin ise eşlerinin evlilik doyumlarının yanı sıra geniş aileyle olan ilişkileri olduğunu göstermişlerdir (İmamoğlu ve Yasak 1997). Dindar olma ve dini inançlar da birçok çalışmada gösterildiği üzere evlilik ve doyum üzerinde etkili olmaktadır. (Anthony 1993; Dudley ve Kosinski 1990; Shehan, Bock ve Lee 1990) Dindarlık düzeyinin evlilikteki tatmin ile ilişkisi üzerine ülkemizde yapılmış bir çalışmaya rastlamadım ama batıda yapılmış bir çalışmada düzenli olarak dini toplantılara katılanlarda ile aile içi şiddetin daha az olduğu gösterilmiştir. (Ellision, Bartkowski ve Anderson 1999)
Az sayıda da olsa Türkiye’de yapılan bazı çalışmaların yukarıdaki yorumumu desteklediği kanaatindeyim. Hünler ve Gençöz’ün (2003) yaptığı çalışmada “boyun eğici davranışlar arttıkça çiftlerin algılanan evlilik problemlerinin çözme becerilerinin düştüğünü ve bunun da evlilik doyumunun azalmasıyla eşleştiği” belirtiliyor. Yalnızca cinsiyete bağlı farklara bakacak olursak, kadın ve erkeğin evlilik doyumları doğu ve batı kültürlerinde farklılık gösteriyor. Doğu kültüründe erkekler evliliklerinden batılı erkeklere kıyasla daha fazla doyum alıyorlar (Cheung 2005). Bir bütün olarak ele aldığımızda bizim kültürümüzde de kadının daha fazla boyun eğdiği, kabullendiği, bu nedenle erkeğe kıyasla evlilik yaşamında daha mutsuz olduğu ama boşanma yoluna başvurmadığını tahmin edebiliriz. Nitekim boşanma oranlarının en fazla olduğu ilimiz olan İzmir’de boşanma davalarının daha ziyade kadınlar tarafından açıldığı belirtiliyor. Belki de, ortalamada evlilikten alınan doyum diğer illerden farklı olmasa bile, boşanmış kadınların daha az damgalanması sebebiyle boşanma bir seçenek olarak gündeme geliyor olabilir. Bu yorumumdan boşanmayı desteklediğim gibi bir sonuç çıkarılmasın lütfen, “aşk bitti” gibi romantik gerçek dışı gerekçelerle hemen boşanma kararı verilmesine karşı olduğumu başka yazılarımda söylemiştim ama cinayettense boşanma daha iyi bir seçenek olsa gerek, ne dersiniz!
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
Kaynaklar:
Wang, G.T. (1994). Social development and family formation in China. Family Perspective, 28, 283-301.
Lalonde, R.N., Hynie, M., Pannu, M., Tatla, S. (2004). The role of culture in interpersonal relationships: Do second generation South Asian Canadians want a traditional partner? Journal of Cross-Cultural Psychology, 35, 503-524.
Kamo, Y. (1993). Determinants of marital satisfaction: A comparison of the United States and Japan. Journal of Social and Personal Relationships, 10, 551-568.
İmamoğlu, E.O., Yasak, Y. (1997). Dimensions of marital relationship as perceived by Turkish husbands and wives. Genetic, Social, and General Psychology Monographs, 123, 211-232.
Anthony, M.J. (1993). The relationship between marital satisfaction and religious maturity. Religious Education, 88, 97-108.
Dudley, M.G., Kosinski, F.A. (1990). Religiosity and marital satisfaction: A research note. Review of Religious Research, 32, 78-86.
Shehan, C.L., Bock, E.W., Lee, G.R. (1990). Religious heterogamy, religiosity and marital happiness: The case of Catholics. Journal of Marriage and the Family, 52, 73-79.
Ellison, C.G., Bartkowski, J.P., Anderson, K.L. (1999). Are there religious variations in domestic violence. Journal of Family Issues, 20, 87-113.
Hünler O.S., Gençöz, T. (2003) Boyun Eğici Davranışlar ve Evlilik Doyumu İlişkisi: Algılanan Evlilik Problemleri Çözümünün Rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 18 (51), 99 – 108.
Cheung, M., (2005): A Cross-Cultural Comparison of Gender Factors Contributing to Long-Term Marital Satisfaction, Journal of Couple & Relationship Therapy: Innovations in Clinical and Educational Interventions, 4,1, 51-78
RSS Facebook Twitter ilicMedia