Gerçek aşk ancak insanın hayal dünyasında mümkündür. Dostluk aşk da dahil bütün duygulardan üstündür.
1965 Türkiye – Tür: Dram, Romantik
Yönetmen: Metin Erksan
Yapımcı: Metin Erksan, Troya Film
Senaryo: Metin Erksan, Kemal Demirel
Oyuncular: Müşfik Kenter (Boyacı Halil); Sema Özcan (Meral İlter); Süleyman Tekcan (Başar); Fadıl Garan (Mustafa); Oya Bulaner (Meral'in Arkadaşı); Adnan Uygur (Meral'in Babası); Deniz Çakır (Meral'in Arkadaşı); Osman Karahan; Mehmet Umar; Ayben Erkmen (Hizmetçi); Abdullah Demiryan
Konusu ve yorum: Çok sürükleyici olmayan bu filmi aşkın farklı bir yanına vurgu yaptığı için yorumlamaya değer buldum. Filmdeki doğa manzaralarının da her biri adeta bir fotoğraf karesi gibi olduğunu ve keyifli bir seyir sunduğunu mutlaka belirtmem gerekir. Kahramanımız Halil (Müşfik Kenter), İstanbul’da Büyükada’da boyacılık yapmaktadır. Film, Halil’in bir köşke girip, duvarda aslı güzel bir kadın fotoğrafının önünde oturduğu sahneyle başlar. Halil bir yıl önce bu köşkte boyacılık yapmış ve duvardaki fotoğrafa âşık olmuştur. O günden sonra kışları boş olan bu köşke sık sık gelip âşık olduğu fotoğrafı seyretmektedir. Günlerden bir gün fotoğraftaki kadın yani Meral, köşke gelip Halil’i fotoğrafının karşısında yakalar. Yeryüzünde böyle bir aşkın kalmadığını düşünürken karşılaştığı Halil’in saf ve temiz halinden çok etkilenir ve onunla yakınlaşmak ister. Ancak heyhat, Halil kendisine değil, resmine âşık olduğunu söyleyerek onu reddeder. Aralarındaki diyalog şöyle gelişir:
Halil: Resminle aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
Meral: İyi ama âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
Halil: Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum, belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Meral: Ben de sana bakmak istiyorum.
Halil: Hayır benimle resminin arasına girme, istemiyorum seni. Ben senin yalnız resmine aşığım.
Meçhul olmakla birlikte anlaşılan o ki, Halil bir şekilde daha önceki bir aşk belki de evlilik tecrübesinde hayal kırıklığına uğramış, terk edilmiştir. Aynı hayal kırıklığını tekrar yaşamamak için kendini tutmaktadır. Korkusunu şu cümleyle ifade eder: “Senin ellerini tutmak istemiyorum, sonra çekersin o ellerini benden.”
“Bir fotoğrafa âşık olup, aslını reddetme” fikri her ne kadar çok nevrotik, hastalıklı bir davranış olsa da orijinal bir fikir ve filmin senaryosu bu detayıyla birçok aşk filminden onu farklı kılıyor bence. Aşkın aslında âşık olanın dünyasında olup biten bir şey olduğu ve çoğu zaman âşık olunan nesnenin kendisiyle değil, âşık olanın zihnindeki imgesiyle (resmi) ilgili olduğunu çok güzel anlatıyor. Büyük aşkların sonu tam olarak da bu yüzden çoğu zaman hayal kırıklığıdır. Aşk büyüktür, çünkü âşık olanın zihninde geçmişin imgeleriyle iç içe geçmiş, hiç karşılanmamış ya da hayal kırıklığına uğratılmış çocukluk ihtiyaçlarını karşıladığı düşünülen kişiyle tutkuyla bağlanılır. Gerçek aşk ise hayal dünyasının boşluğunda büyümez, kökleri gerçeklik toprağını sıkı sıkı tutmuş bir şekilde, gerçeklikten beslenerek yavaş yavaş gelişir. Kahramanımız Halil bunu çok iyi anlamış gibi görünüyor. Halil bu kadar âşık bir adam olmasına rağmen, iki insan arasındaki en büyük bağın aslında aşk değil dostluk olduğunu, dostluğun da çaba istediğini şu cümlesiyle ne kadar güzel ifade ediyor: “Dostluğu bu dünyada hiçbir şey aşamaz. Sen dostlukların aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun?”
Halil, önce onu reddeder ama daha sonra çok değer verdiği ustasının baskısıyla Meral’e gider. Bu arada “kötü kalpli” bir başka adam da Meral’i kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Birkaç kez fikrini değiştirdikten sonra Halil, bu zengin kızını mutlu edemeyeceğini ve aşklarının hayal kırıklığıyla sonlanacağını düşündüğünden olsa gerek asıl aşkı olan fotoğrafa geri döner. Meral “kötü adam”ın evlilik konusundaki ısrarlarına dayanamaz. Artık filmin sonuna iyice yaklaştık, ben filmin en sonunu anlatmayacağım. Mutlu son ya da acı son, seyredip kendiniz görün.
Konusunu saçma bulanlar için söyleyeyim, fotoğrafa âşık olunan başka filmler de var. Mesela Christopher Reeve’in başrolünü oynadığı 1980 yapımı “Zamanın Bir Yerinde” filminde de filmin kahramanı bir otel lobisinde gördüğü eski bir fotoğrafa saplantılı bir şekilde âşık olur ve fantastik bir şekilde o kadının bulunduğu geçmiş zaman dilimine yolculuk yapar.
İnternet çağında internette fotoğrafını gördüğü kadınlara âşık olanlar hiç de az değil. Bu âşıkların bir kısmı fotoğrafın sahibine kavuşmaya çabalarken, az da olsa tıpkı kahramanımız boyacı Halil gibi yalnızca sanal dünyada aşkını ve ilişkisini sürdürmeyi tercih edenlere rastlıyoruz. Sanal âşıklar ya gerçek dünyada kimsenin kendilerinden hoşlanabileceğe inanamayacak kadar düşük özgüven sahibi olduklarından, ya da muhtemelen Halil gibi hayal kırıklığı yaşamaktan ve kavuştuktan sonra terk edilmekten korktukları için sanal dünyada duygularını yaşamaya devam etmek isteyebilirler. Vesselam.
Yavaş temposu ve âşıkların insanı fitil eden mükerrer kavuşup ayrılmalarıyla alışkın olduğumuz bir Türk filmi olsa da aşka farklı bir açıdan bakmaya zorlayan konusu nedeniyle seyretmeye değer olduğu düşünüyorum.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia