Oyuncular: Clark Gable (Rhett Butler); Vivien Leigh (Scarlett O'Hara); Leslie Howard (Ashley Wilkes); Olivia de Havilland (Melanie Hamilton); Thomas Mitchell (Gerald O'Hara); Barbara O'Neil (Ellen O'Hara); Evelyn Keyes (Suellen O'Hara); Ann Rutherford (Carreen O'Hara); Fred Crane (Stuart Tarleton); George Reeves (Brent Tarleton); Hattie McDaniel (Mammy); Oscar Polk (Pork); Butterfly McQueen (Prissy); Victor Jory (Jonas Wilkerson); Everett Brown (Koca Sam)
Evlilik, aşk ve kadın erkek ilişkisi üzerine çekilmiş filmlerden belki de en meşhur olanı. Bir iki nesil öncesinin efsane olmuş bir filmi. Babamın eski güzel filmlerden söz ederken adını çok andığı ama ancak şimdi seyretme fırsatı bulabildiğim film.
Film Amerikan İç Savaşı (1861 - 1865 kuzey güney savaşı) sıralarında, güneyde çiftlik sahibi İrlandalı bir ailenin kızı olan Scarlett'ın hayatını anlatmaktadır. Scarlett çevresindeki bütün erkeklerin dikkatini çekmekten hoşlanan, biraz haylaz genç bir kadındır. Aşık olduğu adam olan Ashley daha hanımefendi bir kadın olan Melanie ile evlenir. Scarlett imkansız olduğunu bile bile bu aşktan vazgeçmez. Çevresinde kendisine âşık olan onca erkek varken bu imkansız aşkın peşini bırakmaz.
Savaşın zor zamanlarında ayakta kalmayı başaracak ve savaş sonrasında mahvolmuş çiftliklerini çekip çevirecek kadar akıllı bir kadın nasıl olur da kendini böyle bir duruma düşürür? Aslında kendileriyle ilgilenmeyenlere hatta başkalarının kocalarına, kendilerine değer verenlerden daha çok ilgi göstermek tipik bir histrionik ve narsisistik kişilik özelliğidir. Evli erkekle ilişki bir histrionik için anneyle rekabet ederek babayı elde etme bilinçdışı fantezisinin bir yansımasıdır. Bir narsist için kendisine yüz vermeyen birinin ilgisini çekmek bir zaferdir. Zaten kendisiyle ilgilenen biri fethedilmiş demektir.
Scarlet Ashley'e kızarak önüne ilk gelenle evlenir. Kocası iç savaşta ölür. Savaş sonrasında çiftliği kurtarmak için kız kardeşinin zengin nişanlısıyla düşünmeden evlenir. İstediğini elde etmek için toplumun ya da kız kardeşinin ne hissettiğini önemsemez. Kız kardeşine empati yapmaması tipik bir narsist davranışıdır.
Bu arada filmin başından itibaren Scarlett'le ilgilenen ama bunu günümüzün ifadesiyle oldukça cool bir edayla yapan çapkın Rhett Butler (Clark Gable), ikinci kocasının bir kavgada ölümünden sonra "Seni iki koca arasında yakalamayı bekleyemem" diyerek Scarlett'ı evlenmeye ikna eder. Karakter olarak Scarlett ve Rhett birbirinin tıpa tıp aynıdır. Rhett de toplumun değerlerini önemsemeyen ve genelev kadınlarıyla düşüp kalkan, kendisinden başka bir şey düşünmeyen eğlence düşkünü bir adamdır.
Rhett, Scarlett'in Ashley'e takıntısını bilmesine rağmen onunla evlenmiştir. Scarlett'i kendisine aşık edeceğinden emindir ama bir çocuklarının olmasına rağmen Scarlett'in takıntısı devam eder. Bir noktada Rhett çileden çıkar ve Scarlett'i terketmeye hazırlanır. İşin ilginç yanı (aslında bir histrionikten tam olarak da beklendiği gibi) Scarlett Rhett'in kalbi onarılamaz olarak kırıldıktan sonra, yani "artık erişmesi imkânsız bir adam" (baba) olduktan sonra, ona âşık olduğunu hisseder. Malesef artık her şey için çok geç kalmıştır.
Bu bir savaş filmi değil, romantik bir dram. Ancak filmin savaş sahneleri, binlerce yaralının tarlalarda hastanelerde neredeyse üst üste yığıldığı sahneler savaşın felaketini çok dramatik bir şekilde yansıtıyor. Müthiş müziği ve bir yağlı boya tabloyu andıran gün batımı sahneleri için bile seyretmeye değer. Bu filmin gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında üst sıralarda yer almasına hak veriyor insan. Üstelik 1939 yılında çekildiği düşünüldüğünde insan daha da etkileniyor.
İlişkiler üzerine tarihi film seyretmenin diğer ilginç bir yanı da, evlilik kurumunun, kadın erkek ilişkilerinin kültürler arasında olduğu gibi aynı coğrafyada tarih içindeki seyrini gözler önüne sermesi. Filmde kadın ve erkeklerin evlenmeden önce ancak büyüklerin kontrolünde görüşebildiklerini (kaçamakları saymazsak) görüyoruz. Sadece yüz elli yıl önce kadın ve erkek arasında evlenmeden bir ilişki söz konusu ol(a)madığı için, genç kızlar çıkmaktan değil evlenmekten konuşuyorlar. Zengin koca, güzel ve hanımefendi kadın ikilisi tarih boyunca olduğu gibi filmde de yüceltildiğini görüyoruz.
Bizim açımızdan Amerikan İç Savaşı hiç bir zaman ilgi çeken bir konu olmamıştır. Ancak Amerika'nın bugüne nasıl geldiğini anlamak açısından da önemli bir film olduğunu düşündüm. Kuzey güney savaşının en önemli sebebinin güneyde toprak sahiplerinin kölelikten vazgeçmek istememeleri olduğu söylenir. Ara sıra "seni satarım bak" tarzında azarlanmalarına rağmen filmde köleliğin bir miktar hoş gösterildiği bile söylenebilir. Film boyunca çiftlikte çalışan, ev işlerine bakan ya da savaşa tıpış tıpiş giden köleler oldukça hayatlarından memnun, biraz saf bir şekilde resmedilirken, iç savaştan sonra özgür kalan köleler nedense birden gelen geçene saldıran tipler olur. Belki gerçekten benzer olaylar yaşanmış olabilir ama bu kontrast kölelik yanlısı bir görüşü yansıtıyor gibi geldi bana. Azıcık da acı çeken bir kaç köle gösterilseydi daha doğru olurdu diye düşündüm. Ben bir film eleştirmeni değilim ama film yorumlarken insan biraz da eleştirmeden duramıyor galiba!
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia