Orijinal adı: The Philadelphia Story
IMDB Puanı: 8.0/10
1940 - ABD Tür: Komedi, Romantik
Yönetmen: George Cukor
Oyuncular: James Stewart, Cary Grant, Katharine Hepburn, Virginia Weidler, Mary Nash
Senaryo: Donald Odgen Stewart
Konusu ve yorum: Evlilik ve kadın erkek ilişkilerindeki baskınlık ve güç dengelerini ele alan nefis bir klasik. Zengin, güçlü ve baskın bir kadının (Tracy Lord - Katharine Hepburn) evlenip boşanma ve sonra tekrar evlenme hikâyesini anlatan eğlenceli ve düşündürücü bir film. Film Tracy’nin kocası Dexter’i (Cary Grant) değer verdiği golf sopasını kırıp suratına fırlatarak evden kovduğu sahne ile başlıyor.
Tracy ve Dexter’in neden kavga ettiklerini ve kadının kocasını evden neden kovduğunu filmin ilerleyen sahnelerinde anlayabiliyoruz. Film daha sonra iki yıl sonrasına atlıyor. Tracy ikinci kez evlenmek üzeredir. Bu kez evleneceği adam (George Kittridge - John Howard) zengin ve ünlü biridir. Spy adındaki magazine gazetesi, Tracy ve George’un evliliğiyle ilgilenmektedir. Tracy birinci evliğinde ve bu kez evlilik törenini basından gizli tutmaya çalışmaktadır.
Tracy’nin babası dansçı bir kadınla birlikte olmak için annesini terk etmiştir. Tracy bu gerçekten utanç duymaktadır hatta annesinin bile göstermediği kadar şiddetle babasına tepki göstermiştir. Babasıyla görüşmek istemediği gibi düğününe bile gelmesini istemez. Anne-babasının dansçı bir kadın nedeniyle ayrılmış olmasını “soylu” ailesine yakıştıramadığı için magazinde yer almasını istememektedir. Spy gazetesinin müdürü ise babasının ilişkisini belgelemiştir ve Tracy’nin eski kocasını da devreye sokarak şantaj yapar ve iki gazeteciyi (Mike ve Liz - James Stewart ve Ruth Hussey) sır gibi gizlenen evlerine sokmayı başarır.
Bütün aile Mike ve Liz’in gazeteci oldukları bildikleri halde, bilmiyormuş gibi davranırlar. Bu arada Mike ve Tracy arasında duygusal bir şeyler yaşanır. Diğer gazeteci Liz de Mike’tan gizliden gizliye hoşlanmakta ama “Onuna neden evlenmiyorsun?” diye sorulduğunda Liz “Öğrenmesi gereken çok şey var, yoluna çıkmak istemiyorum” diye cevap verir. Bu filmde duygularıyla hareket etmeyen tek insan Liz gibi görünüyor.
İlk seferinde düşünmeden evlenen ve hızlıca boşanan Tracy de film boyunca eski kocasıyla evliliklerinin muhasebesini yapar. Eski kocası “neden bu adamla evleniyorsun” diye sorduğunda verdiği “o senin olmadığın her şey” cevabı ve eski kocasının söylediği “Benden sonra bir geçiş gibi geliyor. Ama fazla sert bir geçiş” ifadesi gerçekten önemlidir. Ayrılıklardan sonraki eş ve sevgili tercihlerinde bu tutumu sıkça görüyoruz. İlk ilişkide yaşanan hayal kırıklıkları nedeniyle daha sonraki eş tercihi tam tersi karakterde biri lehine yapılabiliyor. Böylece adeta bir sarkaç gibi bir hatadan kaçarken yeni bir hata yapılmış oluyor. Geçiş ilişkisi denilen ilişkiler yeni biten bir ilişkinin ardından, henüz eski ilişkinin yaralarının kapanmadığı dönemde, biraz da kendini avutmak amacıyla başlatılıyor genellikle ve uzun vadeli bir plan yapılmıyor.
Tracy ikinci evliliğinin arifesinde yaptığı hatalarla yüzleşecektir. Nişanlısıyla evlilik sonrasına dair bir şeyleri konuşurlarken Tracy “…benim evimde olmaz” der, adam düzeltir: “bizim evimizde…” Eski kocası Tracy için “güçlülük onun dinidir, insani kusurları affedilmez bulur” derken, asıl bombayı babası patlatacaktır. Babası Tracy’ye, “keskin kılıcınla hala adalet peşindesin değil mi?” “sende bir kadında olması gereken her şey var bir tek şey hariç: anlayışlı bir kalp; onsuz isterse her tarafın altından olsun” diyerek erkeklerle ilişkisinde yaşadığı sorunların sebebini bütün açıklığıyla dile getirmiş olur.
Gerçekte “affedici” olabilmek evlilik hayatında yaşanabilecek sorunların üstesinden gelmek için olmazsa olmaz bir kişilik özelliğidir. Elbette bu söylediğim bağımlı bir karakterin yaptığı gibi kendisine yapılan bütün haksızlıkları, aldatmayı, sömürüyü ve diğer bütün kötü muameleleri affetmesini onayladığım şeklinde anlaşılmamalıdır. Bağımlı, kocasını kaybetmemek için affedicilikte aşırıya kaçar. Bir narsist ise kendisini çok fazla önemsediği için kendisiyle ilgili olmayan kusurları bile kendisine karşı işlenmiş bir suç gibi görerek “hiçbir şeyi affetmemekle” diğer uçta aşırıya kaçmaktadır. Eski kocasının Tracy için söylediği “tanrıçanın sindiren bakışı, eskiden korkardım bu bakıştan” sözü Tracy’nin kendini beğenmişliğini ve öfkesini çok güzel anlatıyor.
Tracy bütün bu geribildirimlerle evlilik arifesinde kendisini tanır ve yaptığı hataları anlar. Babasıyla uzlaşır ve onu anlamayı başarır. Yine de filmin sonlarına kadar Tracy’nin eski kocasına mı döneceğini, gazeteci adamla yeni bir ilişkiye mi başlayacağını yoksa yaşanan krizleri atlatarak nişanlısıyla mı evleneceğini anlayamayız. Sizlere de filminin sonunu söylemeyeyim, keyfi kaçmasın. Belki de anlamışsınızdır. İyi seyirler.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia