ruhikizi

Evlilik, Aşk ve Kadın Erkek İlişkileri Üzerine Filmler

Paris'te Son Tango

pariste son tango, Mary Schneider, Marlon BrandoOrijinal adı: Ultimo tango a Parigi

İngilizce adı: Last Tango in Paris

1972 Fransa, İtalya - Tür: Dram, Romantik, Erotik

IMDB Puanı: 7,1/10


Yönetmen: Bernardo Bertolucci

Senaryo: Bernardo Bertolucci


Oyuncular: Marlon Brando, Maria Schneider, Catherine Breillat, Massimo Girotti, Giovanna Galletti


Konusu ve yorum: Gösterime girdiği yıllarda ciddi tepkilere yol açan bir film. İtalya’da filmin kopyaları mahkeme kararıyla yok edilirken, mahkeme, yönetmen Bertolucci’nin de hapis cezası almasıyla sonuçlanıyor. Bu filmde ahlaki olarak çoğu insan tarafından yadırganacak, hatta iğrenç bulunabilecek kaba saba cinsellik içeren sahneler ve bolca küfür mevcut. Sinema tarihiyle ya da sinemayla bir sanat olarak derinlemesine ilgilenmiyorsanız, ya da özellikle psikanalitik bir bakış açısıyla filmi değerlendirmek üzere seyretmeyecekseniz bu filmi seyretmenizi tavsiye etmiyorum. Bu filmi yüzeyel bir bakış açısıyla yorumlayabilmek ya da anlayabilmek neredeyse imkânsız.


Jeanne (Maria Schneider) evlilik hazırlıkları yapan Paris’li genç bir kadındır. Kiralık bir ev ararken Paul (Marlon Brando) ile karşılaşır. Paris’te yaşayan bir Amerikalı olan Paul ve Jeanne arasında kaba saba ve yalnızca seks üzerine kurulu bir ilişki başlar. Paul, adı da dâhil olmak üzere Jeanne ile hiçbir kişisel bilgiyi paylaşmaz, Jeanne hakkında da hiçbir şey bilmek istemez. Jeanne’in kendisini seven ve çok iyi davranan bir nişanlısı olmasına karşın bu soğuk, karamsar, kaba adamla birlikte olması için yer yer sadomazoşist olan seksi saymazsak görünürde hiçbir sebep yoktur.


Birbirlerinin adını bilmedikleri için isim uydurdukları sahnede her ikisi de isim olarak hayvani bir inleme sesi çıkarırlar. Başka bir replikde de, Jeanne’nin kendisini tanımaya çalışmasına cevap olarak Paul, “Biraz yakından baksan, fermuarımın arkasında saklı beni görürdün” der. Sağda solda kırık dökük birkaç eşya dışında boş ve kirli bir dairenin içinde, yere uzanmış yemek yiyen bir adam, tamamen duygusuz sevişme sahneleri, yerlerde yuvarlanmalar, sabahın dördünde yanında yaşlı bir fahişeyle otele gelen dışarıdan pırılpırıl görünen bir genç adam, kocalarını fütursuzca aldatan kadınlar, bütün bunlar güzel kıyafetler, iltifatlar, reveranslar, “pembe” yalanlarla süslenip gizlenmiş seksin hayvaniliğini gözler önüne seriyor. Net bir şekilde bize yansıyan şey, filmin insanların ikiyüzlülüğüne ve dışarıdan parlak görünse de özünde çürümüş bir evlilik kurumuna duyulan bir tepki içerdiği. Jeanne gelinlik provası yaparken nişanlısı Tom’la arasında geçen şu diyalog da evlilik eleştirisini ortaya koyuyor:

pariste son tango, evlilik, Maria SchneiderTom: Evlilikten ne anlıyorsun?

Jeanne: Evlilikten mi?

Tom: Evet.

Jeanne: Her yerde onu görüyorum. Her zaman.

Tom: Ne demek, her yerde?

Jeanne: Duvarlarda, binalarda.

Tom: Duvarlarda, binalarda?

Jeanne: Evet, reklam tabelalarında. Ne satıyorlar?

Tom: Araba. Konserve et. Sigara.

Jeanne: Hayır. Bütün bunlar genç çiftlere yönelik. Evlilikten önce çocuk yok. Sonra yine aynı çift, bu sefer evli ve çocuklu. Kısacası, evlilik. Mükemmel, ülküsel, başarılı evlilik. Kilisenin teminatı altında değil. Koca, sorumluluklarla ve dırdırcı karısıyla çevrelenmiş haldeydi. Artık evlilikler afişte bir gülümseme!

Tom: Gülümsüyorlar. Afişlerde.

Jeanne: Elbette afişlerde. Ama afişe evliliği neden ciddiye alalım? Evlilik... Pop evlilik!

Tom: Pop mu? Formül bu. Pop gençliğine, pop evlilik! Ama... ...ya pop evlik yürümezse?

Jeanne: O zaman araba tamir eder gibi tamir edersin. Eşler, motoru tamir etmek için... ...eğilmiş tulumlu iki işçi.

Tom: Peki aldatma halinde pop evliliğine ne olur?

Jeanne: Bu durumda, işçilerin sayısı üç ya da dört olur.

Tom: Ya aşk? Aşk da mı pop?

Jeanne: Hayır, değil. Aşk pop değil.

Tom: Aşk da pop değilse ne peki?

Jeanne: İşçiler gizli bir kata çekilir. Tulumlarını çıkarırlar, tekrar erkek ve kadın olur. Ve aşk yaparlar.


Bu replikte tamircilerden kastedilen eşlerin birbirini aldatması benim anladığım kadarıyla. Diğer taraftan benim hayalimde “pop” bir evlilik yapıp mutsuz olduğunda çift terapistlerine, psikolog ve psikiyatristlere başvuran insanların terapiden beklentileri canlandı. Birçok insan evlilik için gereken sabrı ve çabayı harcamak istemeyip, tıpkı bir araba tamir ettirir gibi evliliklerini tamir ettirmeye geliyorlar bizlere. Çoktan eşlerini aldatmışlar ya da aldatılmışlar ve bize gelip iki cümle konuştuktan sonra hadi tamir edin evliliğimizi deyiveriyorlar!


Paul, Jeanne’in kiraladığı dairenin içinde bulunduğu rezidans benzeri otelin sahibesi olan kadınla yıllar önce, bir gece kaldığı aynı otelde tanışmış ve evlenmiştir. Paul’un karısı kısa süre önce intihar ederek ölmüştür. Filmin hayal mi gerçek mi anlaşılmayan bir sahnesinde Paul, eşinin ölü bedeni yanında ona duyduğu öfkeyi uzun bir monologla dile getirir. Jeanne’in babasının asker olduğunu ve Paul’un Amerikalı bir çiftçi ailesinde zor bir çocukluk geçirmiş olduğunu sonradan öğreniriz. Bir repliğinde kendisinin de çocukluğunda tecavüze uğramış olduğunu ve aşırı baskıcı bir ortamda büyüdüğünü düşündüren şeyler söyler. Hatta eşinin cenazesinin dini kurallara göre defnedilmesine kesinlikle karşı çıkışının arkasında bu travmatik geçmişi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim filmin bir sahnesinde Jeanne yer döşemesinde gizli bir bölme keşfeder. Bu bölme adeta Paul’in acılarla dolu geçmişini ve bilinçaltını temsil etmektedir. Paul, Jeanne’nin bu bölmeyi açmasına izin vermez ve hemen ardından Jeanne’i aşağılayacak bir şekilde istemediği bir sekse zorladığı sahnedeki diyalog şöyle gelişir:

pariste son tango, evlilik, seks, marlon brandoJeanne: Hayır, ama belki içinde bir aile sırrı vardır.

Paul: Aile sırrı mı? Sana aile sırlarını anlatayım.

Jeanne: Ne yapıyorsun?

Paul: Sana aileyi anlatacağım. Bu kutsal kurum vahşilikten erdem çıkarmak için vardır. Tekrarlamanı istiyorum.

Jeanne: Hayır, hayır!

Jeanne: Hayır!

Paul: Tekrarla. Söyle, "Kutsal aile..." Haydi, söyle şunu. Haydi. Kutsal aile. İyi yurttaşların kilisesi.

Jeanne: Kilise...

Paul: İyi yurttaşlar.

Jeanne: İyi yurttaşlar.

Paul: Söyle. Söyle! Çocuklara ilk yalanlarını söyleyene dek işkence edilir.

Jeanne: Çocuklara... ...ilk yalanlarını...

Paul: Baskının arzuyu baltaladığı... ...yere dek.

Jeanne: Baskının... ...arzuyu baltaladığı yere dek.

Paul: Özgürlüğün...

Özgür... Özgürlüğün! ...katledildiği yere dek.

Paul: Özgürlüğü katleden bencilliktir.


Bu diyalogdan Paul’un sadomazoşist yatkınlığının arkadasındaki travmatik geçmişi hissedebiliyoruz. Jeanne’nin psikolojisi ise ayrı bir mesele. “Cool” takılan erkeklerin her zaman için kadınlar için daha cazip olduğunu biliyoruz. Psikoloji diliyle ifade etmek gerekirse “cool” takılmak denilen şey aslında mümkün olduğu kadar kendin hakkında bilgi vermeyerek, karşıdaki şahsın zihninde ihtiyaç duyulan sevgi nesnesi nasılsa sizi o şekle sokmasına, sizi öyle görmesine fırsat vermektir. Böylece muhatabınız sizi olduğunuzdan daha yüce bir varlık olarak görebilir. Jeanne, kendisinden yaşça epey büyük olan bu adamı fantezi dünyasında muhtemelen artık yaşamayan asker babasının yerine koymuştur. Paul, adını bile söylemeyerek “cool” takılmanın zirvesine çıkmaktadır! Bu hipotezimi doğrular şekilde filmin sonunda Paul, Jeanne’ye içini açıp bütün geçmişini anlattıktan sonra, Jeanne için bütün cazibesini yitirdiğini görüyoruz. O zamana kadar aşağılanmasına rağmen Paul’a geri gelen kadın bir anda tamamen değişir ve bu kez Paul Jeanne’nin peşinden koşmaya başlar. Paul ısrar edip evine kadar Jeanne’yi kovalar, peşinden içeri dalar ve Jeanne çekmeceden babasından kalma beylik tabancayı çıkarır, tetiği çeker. Ne muhteşem bir final: erkek bilinçdışında baba yerine konmasını sağlayan gizemini kaybedince, “bilinçdışındaki” babanın “tabancasıyla” saf dışı ediliyor! Neresinden baksanız hastalıklı, bilinçaltında olup bitenleri anlamadıkça neresinden baksanız saçma sapan bir ilişkiyi anlatan böyle bir filme ancak bu kadar mânâlı bir final yakışır!


Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy