Evlenmek istiyorum diyerek sevdiğiniz kadının ya da erkeğin geçmişini sorgulamaya hakkınız var mı? Bu konuyu ele alan bir film olması nedeniyle seyredilmeye değer.
2013 Türkiye - Tür: Romantik, Dram
IMDB Puanı: 6,2/10
Yönetmen: Birkan Uz, Can Arca
Senaryo: Ilgın Olut, Can Arca
Oyuncular: Başak Parlak, Levent Özdilek, Nergis Kumbasar, Şükrü Özyıldız, Tevfik Urgancıoğlu
Konusu ve yorum: Ali Ilgın Olut’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlandı. Az önce sinemadan çıktım, romanı okuduktan sonra düşündüğüm ve hissettiklerime benzer duygu ve düşüncelerle.
Ilgın Ankara’da bir hastanede enfeksiyon hastalıkları ihtisası yapmakta olan bir doktordur. Filmdeki karakter oldukça yakışıklı, boylu poslu, kültürlü, ağzı iyi laf yapan biri. (Ali Ilgın, sen de yakışıklısın da hani filmdeki karakter kadar olmadığını herhalde sen de itiraf edersin!) Filmin başında Ilgın’ı oldukça çapkın ve gece hayatı renkli biri olarak görüyoruz. Başlarda bir yerde bir bar ortamında, kız arkadaşıyla çok özel anlarını saygısızca anlatan bir patavatsızı dövünce, sıradan bir çapkın olmadığını ve kendine özgü çok önem verdiği değerleri olduğunu anlıyoruz. Ilgın, güzel Neva’yla karşılaşır ve âşık olur. O zamana kadar hayatına giren hiçbir kızla ilgili hissetmediği kadar yoğun hisler beslediğini düşünmektedir. Neva da filmde resmedildiği kadarıyla mesafeli bir insan olan babasından istediği ilgiyi, kendisini yüceleştiren Ilgın’dan görünce ona bağlanır.
Filmin diğer yarısında Ilgın ve Neva arasındaki ilişkideki gel gitleri seyrediyoruz. Neva biraz çekingen ve her çekingen gibi biraz da bağımlıdır. Bu nedenle gel gitler aslında Neva’dan değil, Ilgın’ın Neva’yı kafasındaki ideal kadın imgesine yaklaştırıp uzaklaştırmasından kaynaklanmaktadır. Ilgın, Neva’yı önce yüzde yüz “saf ve temiz” olarak ülküleştirdiği için âşık olmuştur oysa Neva da diğer bütün insanlar gibi, hepimiz gibi büyürken “hatalar” yapmıştır. Neva’nın geçmişteki ufak “hataları”, Ilgın’ın kafasındaki ideal sevgi ve aşk tasarımlarına uymaz ve Neva’yı tahtından indirir. Oysa filmin sonunda Neva’nın son derece yerinde bir şekilde Ilgın’ı yüzleştirdiği (sanırım ve umarım Ilgın ancak iş işten geçtikten sonra anlamıştır) gibi, Neva’yı hataları yüzünden eleştirirken, onunla yatıp kalkarak ve kendi subjektif aşk duygusuyla her türlü hatayı kendine mubah görürken belki de en büyük hatayı yapmaktadır Ilgın. Aşık olunmaya ve sevişilmeye layık olan bir tek kendisiymiş gibi.
Ben şahsen “aşk”a çağımızda hak ettiğinden çok değer verildiğini düşünüyorum. Ilgın da Neva’yı geçmiş hataları nedeniyle yerin dibine sokarken böyle yapıyor. “Nasıl olup da âşık bile olmadığın bir erkekle aynı yatakta uyuyabiliyorsun”. Ne yani, aşığım deseydi, yani âşık olduğunu hissetseydi Ilgın’ın hışmından kurtulacak mıydı?
Freud’un “Madonna Whore Complex” yani Bakire Meryem – Fahişe Komleksi adını verdiği patolojik bir tablo var. Şöyle açıklayayım, bu kompleksi olan bir erkek kadını ya bilinçdışındaki mükemmel ve tertemiz annesi gibi ya da bir fahişe gibi görür. Böyle bir sorunu olan erkek kadını hatalarıyla ve sevaplarıyla birlikte değerlendirmeyi başaramaz. Yeterince iyi yoktur, ya iyidir ya kötüdür. Kadının cinselliği yaşamış olması onu “fahişe” yapmaya yeter. Bazı aşırı durumlarda evlendikten sonra ya da çocuk sahibi olduktan sonra eşini cinsel açıdan itici bulmaya başlayan erkekler vardır. Bu erkeklerin zihninde çocuk sahibi olmuş olan kadın adeta “anne”ye dönüşür ve elbette annelerle seks yapılmaz!
Ilgın filmin bir yerinde söylediği “prensipler yıkılmak içindir” sözünü kendisi uygulayamıyor. Bu sözü başkalarının kendi işine gelmeyen prensipleri için söylerken, kendi prensiplerini yıkmayı başaramıyor. Keşke sorgulamayı başarabilmiş olsaydı.
Geçmişe mazi derler ama ben düşünmeden edemedim: Eğer Neva bu kadar bağımlı bir karakter olmasaydı, Ilgın’ın kendi geçmişini sorgulamasına izin vermezdi. Bir yerde Ilgın onu kandırıp bir oyun bahanesiyle geçmişini soruyor, işte orada “dur, beni şimdiki ben yapan bu geçmiştir, ben buyum, geçmişimdeki ben değil, belki hata yaptım tövbe ettim, geçmişim ancak genel hatlarıyla seni ilgilendirebilir, her detayı konusunda sana hesap vermek zorunda değilim, diyelim ki sana göre hata yaptım ama ben hata mı kabul etmiyorum, iyi ki yapmışım diyorum, be adam sen Allah mısın beni yargılıyorsun, beni cezalandırma hakkını kendinde buluyorsun” deseydi, diyebilseydi diğer bir ifadeyle Ilgın azıcık sert bir duvara çarpsaydı bugün filmin sonu farklı olurdu. Ilgın’ın kendisine hak gördüğü hataları sevdiği kadına layık görmüyor. O bir kadın, nasıl annesi kendi zihninde “günahsız” ise sevdiği kadının da öyle olması gerektiğini düşünüyor.
Bunları söyledikten sonra aklınıza gelebilir, bir erkek evlenmek istediği kadının daha önce hiçbir erkeğin elini bile tutmamış olmasını isteyebilir mi? İsteyebilir tabii ki, bu son derece doğal ama o zaman yapması gereken ilişkinin en başında ileri gitmeden önce dürüstçe sormalıdır. Filmde Ilgın önce aşık oluyor, sonra yatıyor o çok değer verdiği bekareti kızdan çalıyor ondan sonra da geçmişini yargılıyor. Dur bakalım, eğer senden sonra sevdiği erkek de senin yaptığının yarısını yapacak olursa, sen kıza en büyük kötülüğü yapmış olmadın mı?
Burada yazdıklarımı arkadaşım olan Ilgın’a da bizzat söyledim. Arkasından konuşmuş olmam diye düşünüyorum. Ilgın darılmaca yok, sen inandıkların için her şeyi göze alabilecek gerçekten dürüst ve gözü kara bir adamsın. Müsaadenle ben de inandıklarımı senin filmin hakkında açıkça söyleyeyim.
Filmin sonunu söylemeyeceğim. Seyredin görün. Bu filmin konusu bence çok önemli ve özellikle ülkemizde yaygın olan bir sorunu gündeme getiriyor.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia