Orijinal adı: Le Mépris
İngilizce adı: Contempt
1963 Fransa, İtalya - Tür: Dram
IMDB Puanı: 7.7/10
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Oyuncular: Brigitte Bardot, Michel Piccoli, Jack Palance, Giorgia Moll, Fritz Lang
Senaryo: Jean-Luc Godard
Konusu ve yorum: Evlilik, sadakat ve sahiplenme hakkında bir film. Filmde sevişme sahnesi yok ama Brigitte Bardot’un tamamen çıplak olduğu sahneler filmde bolca mevcut. Bu tür açıklıktan hoşlanmayanlar için hatırlatalım.
Oyun yazarı Paul Javal (Michel Piccoli), daktilograf karısı Camille Javal (Brigitte Bardot) ve zengin bir Amerikalı film yapımcısı olan Jeremy Prokosch (Jack Palance) arasındaki ilişkileri konu alıyor. Jeremy, Yunan mitolojisine hayran bir adamdır ve Homeros’un Odysseia (Odyssey) destanını sinemaya aktarmak istemektedir. Çalıştığı yönetmen istediği gibi performans gösteremeyince Paul’u çalıştırmaya karar verir. Paul bir oyun yazarı olarak senaryo yazmak istemese de para için teklifi kabul eder.
Film Camille’in (Brigitte Bardot) yatakta kocasıyla birlikte anadan üryan sere serpe uzandığı bir sahneyle başlıyor. Camille, Paul’a ayağından burnuna kadar tek tek beğenip beğenmediği sorar. Ayağımı beğeniyor musun? Beğeniyorum. Bileklerim güzel mi? Çok güzel. Kı**m güzel mi? Güzel. Omuzlarım nasıl? Güzel. Yüzümü beğeniyor musun? Beğeniyorum. Yüzümün en çok neresini beğeniyorsun? Her yerini. O zaman beni bir bütün olarak beğeniyorsun. Bu replik Camille’in kişilik yapısını gözler önüne seriyor. Beğenmeyi görselliğe indirgemek histrionik kişilerin daha çok yaptığı bir şeydir. Yine film boyunca histrionik kişiliklerde gördüğümüz şekilde Camille’in duygusal gidiş gelişlerini görüyoruz. Paul ve Camille’in evliliğinin sağlam bir temele dayanmadığını, adeta buluttan nem kapıp hemen hastalanan bir çocuk gibi, zengin bir adam olan Jeremy’nin Camille’e asılması ile hızlı bir şekilde çöküşe doğru ilerlediğini seyrediyoruz.
Görünürde, Paul’un Camille’i sahiplenmemesi ve bir eş olarak Jeremy’nin karısına asılması karşısında tepkisiz kalması, hatta uygun ortamın hazırlanmasına fırsat vermesi, karısıyla arasındaki zaten hassas bir dengede yürüyen evliliğinin sonunu getiriyor. Histrionik kişilik yapısındaki kadınlar eşlerini zaman zaman “baba” rolüne sokarlar ve “baba” tarafından korunmak, sahiplenilmek gibi bir ihtiyaç hissedebilirler. Nitekim Camille, Jeremy kendisine asıldığında kocasına dönüp müdahale etmesini beklediğini açıkça belirtir. Karısına asılan Jeremy’e karşı tavır almayan Paul, böylece Camille’i kendisine bağlayan belki de en önemli bilinçdışı işlevini yitirmiş olur ve Camille’in kocasına karşı duyguları hızlı bir şekilde değişir. Kurtulması kaçınılmaz olan çelişki şu ki, aslında bilinçdışındaki rolü itibariyle Paul, kızının “iyi bir koca bulmasına” yardım eden “iyi bir baba” gibi davranmasına rağmen hem “baba” olarak onu korumaması hem de koca olarak sahiplenmemesi nedeniyle karısının sevgisini kaybeder. Aslında belki de bu davranışı, karısıyla ilişkisi boyunca başka türlü davranması mümkün olmayacak şekilde yavaş yavaş şekillenmiştir. Neredeyse kaçınılmaz bir son, bir kısır döngü.
Filmin senaryosu ilginç: Paul ile Camille arasındaki ilişkiyle film içinde çekilen filmin konusu örtüşüyor. Odysseia destanın kahramanı olan Odysseus (Ulysses olarak da bilinir) ve Penelope’nin ilişkisinde Penelope’in sadakatine vurgu yapılır. Odysseus evlendikten sonra Truva (veya Troya) savaşına gitmek zorunda kalır. Aradan uzun zaman geçer. Bu arada kocasının öldüğünü düşünen birçok erkek Penelope’yle evlenmek istemektedir. Penelope, bizim Camille’den farklı olarak eşine sadakat konusunda büyük bir çaba harcar. Hikâyeye göre kendisini evlenmeye zorlayan erkekleri oyalamak için elindeki örgüyü bitirdikten sonra karar vereceğini söyler ama gündüz ördüklerini gece sökerek onları bekletir. Penelope en son çare olarak Odysseus’un yayını bükebilenle evleneceğini söyler. Bu arada on yılın ardından Odysseus kılık değiştirerek eve dönmüştür. Yayı bir tek kendisi çeker ve rakiplerini öldürür. Penelope, yine de onun kocası olduğuna inanmaz ve direnir. Penelope onu test etmek için hizmetçisine yatağın yerini değiştirmesini söyler. Odysseus yatağın bir ayağının canlı bir zeytin ağacı olduğunu ve yerinin değiştirilemeyeceğini söyleyince kocası olduğunu nihayet anlar.
Filmde Paul Odysseus’a, Camille Penelope’ye, zengin film yapımcısı da destanda Penelope’yle evlenmek isteyen erkeklere karşılık gelmektedir. Farklı olarak Paul rakibiyle mücadele etmek şöyle dursun, neredeyse kendi elleriyle karısını teslim eder, Camille de zengin yapımcının baştan çıkarma çabalarına karşı eşinden sahiplenilme bekler, bulamayınca da kendini salıverir.
Kadın erkek ilişkisinde zaman zaman polemik konusu olan sahiplenilme, kıskançlık konularının bu filmin teması olduğunu söyleyebilirim. Şahsi kanaatim günümüzde kadınların bu konularda kafasının karışık olduğudur. Birçok kadın bir taraftan özgürlük talebinde bulunup kıskanılıyor olmaktan rahatsızlık duyarken, diğer taraftan da yeri geldiğinde sahiplenilmediği için şikâyet edebiliyor; aradaki dengeyi tutturmak imkânsız gibi. Filmde Camille’in tutumunda da benzer bir şey görüyoruz. Yeri geliyor kocasını tekmeliyor, yeri geliyor “beni kontrol mü ediyorsun” diyerek onu azarlıyor ama kendisine asılan yapımcının arabasına binmesine engel olmadı diye ona duyduğu sevgiyi birden kaybediyor. Odysseus’la evli olmak için Penelope olmak gerekir. Tersi de doğru: sen Odysseus olursan karın da Penelope olabilir. Gel de çık işin içinden çıkabilirsen. Günümüzün kadını da erkeği de ne yapacağından ne isteyeceğinden emin değil.
Filmin sonunda ne olduğunu söylemeyeyim. Filmin çekildiği dönemin ahlaki yapısından ne kadar etkilendiğini bilemediğim bir şekilde ahlâki bir taraf tutulduğunu düşündürecek şekilde filmin bitirildiğini söylemekle yetineyim.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia