Orijinal adı: The Color Purple
1985 Amerikan – Tür: Dram
IMDB Puanı: 7,6/10
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Danny Glover, Whoopi Goldberg ve Oprah Winfrey
Konusu ve yorum: Müthiş, gerçekten çok güzel bir film. Amerikanın karanlık tarihinden bir öykü bağlamında evlilik ve kadının statüsü konusu ele alan dram. Bin dokuz yüzlü yılların başında Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinde yaşayan bir zenci kızın, Celie’nin yaşam öyküsünü anlatıyor. Baba olduğunu düşündüğü adamdan iki kez hamile kalarak iki çocuk doğurduktan sonra dul bir adam olan Albert’la evlendirilir. Çocukları kendisinden alınıp çocuğu olmayan bir aileye verilmiştir. Evlenerek babasından kurtulmuş olsa da bu kez kocası tarafından kötü muameleye maruz kalır. Dayak yer, tam anlamıyla bir köle gibi çalıştırılır. Babasından kaçarak Celie’nin yanına sığınan kız kardeşi Nettie’ye bu kez de Albert tecavüz etmeye kalkışınca Nettie karşı koyar ama evden kovulur.
Nettie’nin yıllar boyu Celie’ye yazdığı mektuplar Albert tarafından saklanır. Ancak çok uzun yıllar sonra kardeşinin mektuplarını bulacak ve ölmediğini anlayacaktır. Uzun yıllar dayak ve kötü muameleden sonra kocasına karşı gelerek nihayet onu terk etmeyi başarır. Gerçek babasının linç edilerek öldürüldüğünü ve annesinin sonra tekrar evlendiğini ancak babası olduğunu düşündüğü adam öldükten sonra öğrenir. Kendisine miras kalan eve yerleşir ve yeni bir hayat kurmayı başarır.
Amerika kıtasında sadece yüz yıl önce zencilerin mahkûm olduğu berbat yaşamı gözler önüne seren bir film. Görünen o ki zenciler özgürlüklerine kavuştuktan sonra bile uzun süre beyazlar tarafından köle muamelesi görmeye devam etmişler. Daha da kötüsü beyazların kendilerine layık gördükleri muameleyi kendi kendilerine de uygulamışlar. Bazı filmlerde zencilerin birbirine hakaret olsun diye “Negro” yani zenci diye seslendiklerini duyar ve şaşırırım. Yüz yıllar boyunca hakaret ve aşağılamaya maruz kalan Afrikalı Amerikalılar belki de hala içselleştirdikleri bu aşağılanmanın etkisi altında bu kez de kendi kendilerini aşağılamaya devam ediyorlar.
Filmde Albert’ın karısına tıpkı babasının kendisine davrandığı gibi davrandığını görüyoruz. Bir evlilikte kadın erkek ilişkisinin, kadın ve erkeğin rollerinin nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerimizin çoğu zaman kendi ailemizden öğreniriz. Başka türlüsünü bilmediğimiz için her evlilikte öyle olması gerektiğini düşünürüz. Karısına ve çocuklarına kötü davranan, döven, tecavüz edenlerin kendilerinin de çocukluklarında benzer muameleye maruz kaldıklarını görüyoruz. Adeta nesilden nesile aktarılan bir lanete dönüşür böylece kötü muamele.
Filmin en başında Albert aslında Celie’nin kız kardeşini babasından ister. Babası bu (üvey) kızı (muhtemelen) kendisine saklamak istediği için “onu vermem, ablasını al” der. Albert “ablasını hiç görmedim, bir bakayım” diyince Celie çağrılır. Celie’ye şöyle bir bakar ve alıp gider. Bu kadar basit! Albert’ın evini çekip çevirecek, tarlada çalışacak, bir de cinsel ihtiyacını karşılayacak bir kadına ihtiyacı vardır çünkü. Kadın onun için bir işçi bir maldır sadece. Yatakta Celie’nin sessizce kocasının “işini bitirmesini” beklediği sahne gerçekten içler acısıdır.
Bazı yörelerimizin çağımızdan yüz yıl geride olduğunu düşünmeden edemedim doğrusu filmi seyrederken. Günümüzde hâlâ bazı yörelerde kadının statüsü, bu filmdeki Celie’nin durumundan çok farklı değil maalesef. Bir gelenek duymuştum, kadın yeni gelin geldiği evde kayınpederi izin verinceye kadar sofraya oturtulmuyor ve yemek sırasında kenarda ayakta bekletiliyor. Sofraya diğerleriyle birlikte oturması için bazen birkaç yıl geçmesi gerekebiliyor. Birkaç yıl köle muamelesi görebiliyor yani. Bu muameleye ses çıkarmadan sabrederse “oturmalık” hediyesi verilerek diğer aile üyeleriyle sofraya oturma izni veriliyor. Bazı yörelerimizde genç kızın kiminle evleneceğine ailesi karar veriyor ve kızın fikrinin hiç önemi yok. Evlilik tarihine baktığımızda belki sadece son yüzyıl içinde kadın ve erkek sosyal ortamlarda tanışıp evlenmeye karar veriyorlar. Kızlar binlerce yıldır ve hemen birçok kültürde ailesi tarafından evlendiriliyor ama en azından çoğu zaman kızın oğlanı beğenip beğenmediği son kararın verilmesinde dikkate alınıyor. Böyle baktığımızda kızın rızasının alınmadan evlendirilmesi basit bir geri kalmışlıktan öte bir durum. Birkaç yüz yıl değil neredeyse tarih öncesi bir geri kalmışlık, ne dini ne ahlaki bir değerin gözetilmediği derin bir cehaletten başka bir şey değil bence.
Whoopi Goldberg güzel bir performans sergiliyor. Filmdeki mor - siyah sahneleri, iki kardeş arasındaki duygusal anları anlatan kareleri ve filmin sonundaki gün batımı sahnesini ne kadar anlatsam seyretmeden takdir etmeniz çok zor. Amerikan tarihinin karanlık bir yüzünü gösteren bu Spielberg filmini mutlaka seyretmelisiniz.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia