Savaş, evlilik, sadakat ve vatanperverlik hakkında bir film.
Orijinal adı: Letyat Zhuravli
İngilizce adı: The Cranes are Flying
1957 Rusya - Tür: Dram, Romantik, Savaş
IMDB Puanı: 8.2/10
Yönetmen: Mikhail Kalatozov
Senaryo: Viktor Rozov
Oyuncular: Svetlana Kharitonova, Konstantin Nikitin, Aleksandr Shvorin, Tatyana Samojlova, Vasili Merkuryev
Konusu ve yorum: Veronika (Tatyana Samojlova) ve Boris (Aleksey Batalov) İkinci Dünya Savaşı patlak verdiği sırada Moskova’da yaşayan ve evlilik planları yapan iki gençtir. Savaş başladığında Veronika istemese de Boris ülkesini savunmak için vatanperver duygularla askere gider.
Alman bombardımanı sırasında sığınağa inmeyi reddeden anne babası ölünce Veronica, Boris’in anne babası ve kuzeni Fyodor’un (Vasili Merkuryev) yaşadığı eve sığınmak zorunda kalır. Anladığımız kadarıyla uzun süredir Veronica’ya âşık olan Fyodor kıza duygularını açar, ancak Veronica askerdeki sevgilisine sadakatini açık bir şekilde ifade eder. Tecavüz sahnesi filmde net bir şekilde gösterilmemiş olmakla birlikte Fyodor’un Veronica’ya zorla sahip olduğunu anlıyoruz. Veronica mecbur kalarak Fyodor’la evlenir. Evlilik kararının asıl gerekçesini bilmeyen çevredekiler tarafından sözlüsüne ihanet eden bencil, zevk düşkünü bir kadın gibi algılanır.
Boris cephede ölümle burun buruna mücadele ederken, Fyodor askere gitmeyen bir grupla birlikte eğlencelere takılır, müzikle uğraşır. Boris’in kendisine verdiği oyuncak sincabı eğlence yerindeki bir kadına hediye ettiğini görünce Veronica bu eğlence yerini basar. Oyuncak sincabın içinden Boris’in Veronica’ya yazdığı bir not bulurlar: “Bir tanem, doğum günün kutlu olsun... Doğum günün bugün. Seni bırakıp gitmek çok zor. Ama yapacak bir şey yok. Savaş bu! Gitmem gerek. Yaşantımızı bu şekilde sürdüremezdik, keyfimize bakarak... ...ölüm ülkemize sinsice sokulurken. Bir gün mutlu olacağız. Seni seviyorum, sana güveniyorum. Senin, Boris'in.” Notu okuyanların tıpkı notta yazdığı gibi “keyiflerine bakarak” askerden kaçanlar olması filmin dramını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Fyodor’un doktor olan amcasının (Boris’in babası) nüfuzunu gizlice kullanarak askere gitmekten kurtulduğunu öğrenince Boris’in babası bu adamı evinden kovar. O zamana kadar askerdeki sözlüsüne ihanet etmiş bir kadın olarak görülen Veronica’nın masum olduğu ortaya çıkar ve Boris’in ailesi bu kıza kucaklarını açarlar.
Boris savaşta ölür, ama savaş bitene kadar kayıplar listesindedir. Filmin sonunda Veronica savaştan dönen askerler içinde sözlüsünü arar, bulamaz. Çaresizce sevdiği erkeğe vermek için getirdiği çiçekleri diğer askerlere dağıtır. Bu sırada bir komutan kalabalığa şu konuşmayı yapmaktadır: “Mücadelemizin en güç zamanlarında bu anı düşledik. Ama savaş meydanında sessizce yatanları asla unutmayacağız. Yıllar geçecek, kentlerimiz yeniden inşa edilecek. Yaralarımız bir gün mutlaka sarılacak. Yüreklerimizde tek bir şeyi yaşatalım, savaştan duyduğumuz o büyük nefreti! Sevdiklerini bugün kucaklayamayanların acılarını, kederlerini derinden hissediyoruz. Sözümüzü tutmak için hepimiz yemin etmeliyiz ki sevgililer bir daha asla savaş nedeniyle ayrılmasın anneler çocukları için korkup kaygılanmasın cesur babalarımız gözyaşlarını gizli gizli içlerine akıtmasın.” Tıpkı filmin en başında Boris ve Veronica birlikte gezip eğlenirken gördükleri gibi gökyüzünde leylek sürüleri Moskova’nın üzerinden geçmektedir. Gökyüzündeki leylekler adeta bütün savaşlara ve ölümlere rağmen insan hayatının bir döngü içinde devam ettiğini söylemektedir.
Bu film gösterime girdiği yıllarda özellikle savaş sonrasını yaşayan Rusya ve Avrupa’da halkın büyük beğenisini kazanmış. Bir tarafım “Veronica zaten yapması gerekeni yapmadı mı, sözlüsünü bekleyerek” derken, diğer tarafım insan doğasının rahatına ve zevkine düşkünlüğünü, bazı insanların evli oldukları ve hatta görece sorunsuz bir evlilik hayatları olduğu halde yalnızca “daha mutlu” olmak için eşlerini aldatabildiğini, belki de ölmüş olabilecek, belki de yıllarca “boşu boşuna” bekleyeceği biri için çok az insanın bu fedakârlığı yapabileceğini düşünüp Veronica karakterini yüceltenlere hak veriyor.
Bu film bana 1979 Almanya yapımı Maria Braun’un Evliliği filmini hatırlattı. Bu filmde de Maria Braun karakteri, çevresinde benzer durumda olup savaştaki kocalarını aldatan kadınlara rağmen eşini sabırla bekler. Sanki Almanlar “sizin Veronica’nız varsa, bizim de Maria Braun’umuz var” der gibidir. Gerçi Alman versiyonu kocasının öldüğü haberini aldıktan sonra (gerçi ölmedeği sonradan ortaya çıkar ama) bir Amerika’lıyla birlikte olur ama o kadarı da anlaşılabilir bir durum, savaşın acımasızlığı ve yaşadığı şartlar dikkate alınacak olursa.
Son yıllarda ülkemizdeki Rus gelin sayısının artması bir yana bırakılacak olursa, genel olarak yanı başımızdaki bu ülkenin kültürüne ve insanına yabancı olduğumuzu düşünüyorum. Ortalama bir Türk insanın zihnindeki Rus imajının pek de olumlu olduğu söylenemez. Yalnızca bu açıdan bile, Leylekler Uçarken bence kesinlikle seyredilmesi gereken bir film.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia