Bir Atıf Yılmaz klasiği. Erkek egemen yarı geleneksel yarı modern bir toplumda kadın sorunlarını ve evlilik kurumunu ele alan bir film.
1987 Türkiye – Tür: Dram
IMDB Puanı: 6,6/10 (155 oy)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan, Atıf Yılmaz (Kitap: Duygu Asena)
Oyuncular: Hale Soygazi (Işık); Aytaç Arman (Orhan); Tarık Tarcan (Mehmet); Selen Şenbay (Cici); Şahika Tekand (Sevil); Sevda Aktolga (Zerrin); Arif Akkaya (Erhan); Mehmet Akan (Işık'ın Babası)
Konusu ve yorum: Film, Işık adındaki bir kadının evlilik hayatı, evlilik dışı ilişkisini konu alıyor. Film boyunca anne babasının evlilik hayatları ve Işık’ın babasıyla olan ilişkisine ait flashback’lerle cinsel rollerle ilgili şimdiki tutumlarının nasıl biçimlendiği anlatılıyor.
Film, Işık’ın evlilik ve evlilik dışı ilişkisindeki sorunlarından uzaklaşmak için bir arkadaşının yazlığına gitmesiyle başlıyor. Hayatını yazarken zaman zaman çocukluğunda anne ve babasıyla olan ilişkisinden sahneler izliyoruz. Beş yaşlarında iken annesine söylediği şu sözlerden anne ve babasının evlilik modeli olarak onu daha o yaşlardan nasıl olumsuz etkilediğini anlayabiliyoruz: “Ben memem çıksın istemiyorum. Memeli kadınlar ağlıyorlar, şişman oluyorlar. Kocaları da asık suratlı oluyor. Babam gibi.” Işık’ın babası elbette (hemen hemen) her baba gibi kızını sevmesine rağmen, kızını kendince korumaya çalışırken, onu mutsuzluğa asıl kendisinin ittiğini göremiyor. Babasıyla arasındaki şu diyalog babasının çelişkisini küçük kızın ağzından ortaya koyuyor:
(Babam bizi erkeklere karşı korumak istiyormuş. Çünkü erkekler kötü yaratıklarmış.)
Işık: Ama sen de erkeksin, dimi babacım.
Babası: saçmalama da yürü artık, geç kaldık.
Kız ya da erkek her çocuk babasının saçlarına okşamasına ihtiyaç duyar. Çocuğun bu temel ihtiyacının karşılanması belki de hayat boyunca kendisini güçlü, kendine yeten bir insan olarak hissetmesini sağlar. Karşı cinsle ilişkilerinde ve evlilik hayatında da güç, değerlilik kavramları üzerinden çatışma yaşamaz. Tam tersi durumda ise kendine yeterli olmak için ya hiçbir şey yapmaz, ya da kendisinden başka hiç kimseye ihtiyaç duymadığını ispat etmek için aşırı özgürlük düşkünü olur. Babası hastalanıp yatağa düştüğünde Işık’ın adeta babası tarafından okşanmak için son bir fırsatı kalmış gibi, “hadi saçımı okşa” demesi filmin en dokunaklı sahnelerinden birisi bence.
Babasının üniversite okuyamayacağını söyleyerek aşağılamasına rağmen, üniversiteyi kazanır ve bitirir. İşinden, para kazanmaktan ve mal mülk edinmekten başka bir şey düşünmeyen kocasıyla ilişkisi başlarda normal gibi görünse de, aslında kocasının babasından bir gömlek daha düzgün ama yine kadını küçümseyen bir tarafı olduğunu görüyoruz. Işık ve kocasının ilişkisinde günümüz evliliklerinde görebileceğimiz türden bir çelişki benim dikkatimi çekti. Kocası bir taraftan erkek para kazanır, kadın ev işlerini yapar şeklindeki geleneksel evlilik modelini uygularken, Işık hamile kaldığında “daha genciz, birlikte gezip eğleneceğiz” diyerek çocuğu istemez. İnsan burada bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyor. Bu arada da Işık’a “çirkin” diye tarif ettiği sekreterinin hiç de öyle olmadığı ve onunla da işi pişirdiği ortaya çıkıyor. Çocuk da olmayınca iyice sıkılan Işık, kocasının “sen ne kazanacaksın ki, senin kazanacağın paraya ihtiyacımız yok, yine de çalış eğlenirsin” diyerek aşağılamasıyla birlikte bir iş bulup, çalışmaya başlar.
“Kadının Adı Yok” filmi çok dolu, tartışmaya ve yorumlamaya açık o kadar çok konu var ki. Bu konulardan bir tanesi de iş yerinde yaşanan aşklar, tacizler ve iş yerinde erkek egemenliği konusu. İş yerindeki Mehmet daha ilk günden ufaktan yazmaya başlar. Hoş, yakışıklı, espirili bir adamdır ve evlidir. Bir başka yerde de yazdığım gibi “iyi erkek” yalnızca bir kadın için iyidir. İkinci bir kadına yazmaya başladığı anda artık ne birinci ne de ikinci kadın için “iyi erkek” olmaktan çıkmıştır. Mehmet’in karısı durumun farkına varır, Işık’ı yemeğe çağırır. Işık ve Mehmet’in karısı çok iyi anlaşırlar. Bu son derece nadir bulunacak kadar anlayışlı kadın, Işık ve Mehmet, hepsi de bir diğerini seven üç insan, birlikte yaşananlara anlam vermeye ve çözmeye çalışırlar ama iki kadın ve bir erkek, hele hele ikinci kadın da bir başkasıyla evliyken, nasıl bir çıkış mümkün olabilir ki. Işık’ın kocası da ilişkiden haberdar olur. Bir taraftan erkek egemen bir kültürün etkisindeki bu adamın ne menem biri olduğunu bir kez daha düşündürecek şekilde Işık’a şöyle söyler: “Yaşadığını aşk sanıyorsun. Kendine gel, kızım, kalıcı olan bizim ilişkimiz.” Çok mu anlayışlı, “midesiz” mi? Geleneksel mi, çok mu modern? Arkadaşları kocası için “Kimin kocası senin yaptıklarına göz yumar.” dediğinde Işık’ın verdiği cevap, kadının çelişkisini ve bazen ne kadar dolaylı yollara başvurduğunu gösteriyor sanki: “Ben göz yumsun istemedim ki, gözünü açsın istedim biraz.” Sonuç olarak Işık her ikisini de bırakıp yazlığa çekilmiştir.
Yazlıkta romanını yazmaya devam ederken, polisten kaçan devrimci Orhan saklanmak üzere yazlığa gelir. Hapisteki bir arbedede sakat kalmış, bastonla yürüyen bu adamın filmdeki en makul adam olduğu söylemek yanlış olmasa gerek. Hapisteyken karısı devrimci bir arkadaşıyla ilişki yaşamış ama o adam da aynı koğuşa düşünce, ister istemez onunla arkadaş hatta iyi dost olmayı bile başarmışlardır. Orhan film hakkında söylenebilecek en derli toplu sözü bir replikte şöyle söyler: “Bana sorarsanız kadının birey olma çabası çelişkilerle dolu.” Gerçi tespit doğru da olsa bir çözüm sunmaktan oldukça uzak olduğunu da açık. Çözüme giden yol sanırım Işık’ın Orhan’a söylediği gibi “Hem dostluk, hem aşk, hem bağımsızlık, hem saygı, özgürlük hepsi bir arada olmuyor” gerçeğini kabullenmekten geçiyor. Gerçi Orhan bu söze cevaben “Bir gün olacak, olması gerek.” der ama, idealleri uğruna ülkeyi terk etmek zorundadır. Filmin son karelerinde, Orhan’ı havaalanına doğru uğurlamak için kapıya doğru yürürken, Işık’ın Orhan’ın bastonuna dayanıp aksayarak yürümesi, gördüğüm en müthiş sahnelerden biri bence. Bir yas ancak bu kadar güzel anlatılır. Birazdan ayrılacağı sevdiği adamla özdeşim kurmuş, onu içinde yaşatmak üzere içselleştirmiş, adeta “o” olmuştur.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia