ruhikizi

Evlilik, Aşk ve Kadın Erkek İlişkileri Üzerine Filmler

İlk Defa

 ilk defa, film, evlilik, ilişkilerOrijinal adı: Carnal Knowledge

1971 ABD - Tür: Dram, Komedi, Psikolojik

IMDB Puanı: 6.9/10


Yönetmen: Mike Nichols


Oyuncular: Jack Nicholson, Candice Bergen, Ann-Margret, Rita Moreno, Art Garfunkel


Konusu ve yorum: İlişkiler, evlilik ve cinsellik hakkında ahlâki sınırları zorlayan bu filmi yorumlamanın hiç de kolay olmadığını itiraf etmek zorundayım. Bu film hakkında söylenebilecek ve söylenmesi gereken çok şey var çünkü. Seks ve cinsellik hakkında olmasına karşın bu filmde yalnızca birkaç çıplak sahne mevcut olmakla birlikte 18 yaşından küçüklerin seyretmesi sakıncalı olabilir ve 1972 yılında ABD’nin Georgia eyaletinde gösterildiğinde sinema salonunun yöneticisinin “müstehcen materyalin dağıtılması” suçuyla yargılandığı da dikkate alınarak bu konularda hassas erişkin izleyiciyi de uyarmalıyım.


Filmin İngilizce adının tam tercümesi “şehevi bilgi” ya da “cinsel bilgi” olsa da Türkçede daha üstü kapalı bir isim tercih edilmiş. Bu filmde resmedilen bütün erkek ve kadın karakterlerin kendine özgü kişilikleri ve kişilik sorunları var. Her birini ayrı ayrı tanımlamaya çalışacağım.


Jonathan (Jack Nicholson) ve Sandy (Arthur Garfunkel) oda arkadaşı olan iki üniversite öğrencisidir. Sandy daha yumuşak tabiatlı, Jonathan ise tabiri caiz ise yırtık bir genç adamdır. Sandy, Susan’a (Candice Bergen) âşık olur. Daha önce hiçbir kız arkadaşı ya da ilişkisi olmamıştır ve Susan’la yatmak istemektedir. Susan baskın karakterde bir genç hanımdır, Sandy ile arkadaşlığından doyum alsa da ona şehevi bir tutkuyla bağlı değildir. Bir yere kadar yakınlaşırlar, ama Susan daha fazlasına izin vermez. Sandy kız arkadaşıyla her konuştuğunu, her yaşadığını oda arkadaşı Jonathan’a anlatmaktadır. Jonathan korkunç bir ihanetle gizlice Susan’a asılır ve onu baştan çıkarır, birlikte olurlar. İnsan düşünmeden edemiyor, Jonathan en yakın arkadaşının –bu ne biçim arkadaşlıksa- sevgilisini baştan çıkararak mı daha büyük ihanet ediyor yoksa erkek arkadaşının en yakın arkadaşıyla birlikte olarak Susan mı? Burada tamamen ahlâki bir dilemma ile karşı karşıya kalıyoruz filmi seyrederken. Zaten ahlâki bir taraf tutmadan seyircinin bu durumu kafasında bir yere oturtması mümkün müdür? Susan filmde, gençliğinde karizmatik, çekici, seksi erkeklerle birlikte olmasına rağmen biraz olgunlaştığında evlenmek için daha yumuşak karakterde bir erkeği tercih eden kadın tipini temsil ediyor.


Bu gizli ihanet bir süre devam eder ve sonra film yıllar sonrasına atlar. Bu atlamalarla film üç bölüme ayrılmış: gençlik yılları, otuzlu yaşlar ve orta yaşlar. Bu atlamalarda seyircinin kafasının karıştığını ve kim kiminle birlikte, ne olmuş anlamakta zorlandığını söylemek lazım. İlk atlamada Susan ile Sandy’nin evlendiğini görüyoruz. Jonathan ise kafasındaki ideal vücutlu kadını arayarak ve sürekli sevgili değiştirerek hayatına devam etmekte. Hayatının bu döneminde Sandy evliliğinden hoşnut değildir; görünen o ki bu baskın karakterdeki kadınla birlikte olmak aradan geçen zaman içinde onu yıpratmıştır. Doğrusu, evlilik öncesinde yaşananları dikkate alarak, bu evliliğin mutsuz seyretmesine şaşırdım diyemem.


Jonathan istediği gibi fiziksel olarak güzel ve çekici bir kadın (Bobbie, Ann-Margret) bulur ama bu kadının tamamen kendisine bağlı yaşamasından ve hiçbir ev işinden anlamadığı gibi akşama kadar yatakta vakit geçirmesinden rahatsız olur. Bobbie, Jonathan’la evlenmek istemektedir ama Jonathan’ın bir kadına bağlanabilmesi mümkün görünmemektedir. Çok sert bir kavganın ardından Bobbie intihar girişiminde bulununca kendisini onunla evlenmek zorunda hisseder ve öyle de yapar.


ilk defa, film, ann margret, evlilik, kadınFilmde özellikle Jonathan ve Bobbie arasındaki ilişki, “erkeklerin temel dürtüsünün seks yapmak olduğu, kadınların da seks karşılığında erkekleri evliliğe razı ettikleri” görüşünün sinemaya aktarıldığı en güzel örneklerden birisi olabilir. İndirgemeci bir yaklaşımla ifade edecek olursak, erkek bağlanmadan devam ettirebileceği bir ilişkiye hayır demezken, kadın çocuk bakımında destek olacak bir erkek arar. Filmde erkeğin seks talebi karşısında kadının yaşadığı çelişkiyi temsil eden Bobbie, istediği erkeği kaçırmamak için çelişkili bir duruma düşmek pahasına evlilik düşüncesini ilişkinin ilerleyen aşamasında gündeme getiriyor gibi görünüyor. Film eleştirisi asıl işim olmadığından, okuyucularımdan bu konuda daha güzel bir örnek bilen varsa ve bana iletirse sevinirim. Nitekim aralarındaki ciddi bir kavgada Bobbie’ye söylediği “I'd almost marry you if you'd leave” yani “Beni terk edersen seninle evlenirim bile” repliği “sekse karşılık evlilik” pazarlığını anlatan müthiş bir buluş! Jonathan fiziksel olarak beklentilerini karşılayan ve evlenmek isteyebileceği bir kadın bulmuştu ama bu kadın bağımlı karakteri nedeniyle azıcık kendini geri çekmeyi başaramadığı için “zaten erkeğin istediği şeyi” ona vererek onunla evlenmesi için bir gerekçe bırakmadı. Tabii ki bu açıklamam indirgemeci bir yaklaşım. Hiçbir faktör tek başına bir ilişkinin nereye gideceğini belirlemez. Evlenmeden önce birlikte yaşayanların evliliklerinin daha yüksek oranda boşanmayla sonlandığını gösteren bazı araştırmalara rastladım. Ama bu araştırmaların sonuçlarının, evlenmeden önce birlikte yaşamayı tercih edenlere özgü, boşanmaya neden olabilecek kişilik ve kültürel özelliklerin asıl neden olabileceğini de dikkate alarak yorumlanması gerekir.


Film daha sonra ikinci bir zaman atlamasıyla on yıl gibi bir süre sonrasından devam eder. Sandy kendine 68 kuşağı bir kız bulmuştur. Sandy’nin, gençliğinde biraz tutuk ve çekingen olan ve orta yaşların olgunluğu ve rahatlığına kavuşup sosyal becerilerini geliştirdikten sonra gençliğinde özendiği Jonathon’a benzer bir tavır sergilediğini görüyoruz bu dönemde. Aslında özünde iyi huylu bazı erkeklerin orta yaşlara geldiğinde, bu filmde Sandy’nin yaptığına benzer şekilde adeta ikinci bir ergenlik yaşıyormuş gibi davranışlar sergilediklerini görmüşümdür.


Orta yaşlarına geldiğinde Jonathan cinsel sorunlar yaşamaktadır. Jonathan’ın güzel kadın fantezisinin arkasındaki psikodinamiğin narsisistik ihtiyaçları olduğunu filmin ikinci yarısında net bir şekilde görüyoruz. Aslında hayatı boyunca mükemmel vücutlu kadını arıyor olması, “ancak böyle bir kadını elde ederse” kendisini “yeterince erkek” hissetmesini sağlayacak bilinçdışı bir arayıştır. Jonathan ve Bobbie’nin kavgaları sırasındaki şu replik Jonathan’nın kendisiyle meşgul bir narsist olduğunu ve Bobbie’nin bağımlılığını çok güzel özetliyor:

ilk defa, film, jack nicholson, evlilikBobbie: Bir yaşama ihtiyacım var! (I need a life!)

Jonathan: Bir iş bul! (Get ajob!)

Bobbie: Seni istiyorum. (I want you.)

Jonathan: Ben alındım, kendim tarafından! Dışarı çık! (I'm taken, by me! Go out!)


Jonathan’ın orta yaşlarındaki (herkesin bir miktar yaşayabileceği) hayal kırıklığı muhtemelen onun kendisini cinsel olarak da yetersiz hissetmesine ve ereksiyon sorunlarına yol açmış olabilir. Filmin son sahnesinde Jonathan’ı bir fahişeyle birlikte görürüz. Bu sahnenin repliği gerçekten çok ilginçtir. Sinema tarihine geçecek bir sahne ve replik olduğunu düşünüyorum, âcizane. İşini iyi bilen fahişe, Jonathan’ın ereksiyon sorununun çözümünü bulmuştur: ona ne kadar müthiş bir “erkek” olduğunu hissettiren uzun bir konuşma yapar!


Yönetmenin film boyunca oldukça tartışmalı ilişkileri incelemesine rağmen, bu ilişkileri adeta bir belgeselde olduğu gibi yorum katmadan aktarmayı başardığını söyleyebilirim. Hatta bazı diyaloglarda, karakterin doğrudan kameraya konuşması bu belgesel havasını desteklemiş bence.


Kadın erkek ilişkileri, kadın ve erkeğin cinsellik ve evlilik konusundaki beklenti ve çelişkileri üzerinde kafa yormaya hazırsanız ve istiyorsanız bu filmi seyretmenizi tavsiye ederim. Eğlencelik bir film değil, filmi anlamak için hemen her replik üzerinde düşünmeniz gerekiyor. İyi seyirler.


Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy