İlk aşklar büyüktür. Hayatımızı kontrol etmemiz ise imkânsız. Bu film yalnızca aşkı değil, anne baba ile ergenlik çağındaki çocuklarının ilişkisini ve finalinde hayatın kontrol edilemezliğini anlatıyor.
İngilizce adı: First Love
Orijinal adı: Ma première fois
2012 Fransa – Tür: Romantik, Dram
IMDB Puanı: 5.8/10 – Benim puanım: 6/10
Uyarı: Az miktardaki çıplaklıkla birlikte bolca sevişme sahnesi mevcut.
Yönetmen: Marie-Castille Mention-Schaar
Senaryo: Marie-Castille Mention-Schaar
Oyuncular: Esther Comar (Sarah); Martin Cannavo (Zachary); Vincent Perez (Richard); Judith El Zein (Jacqueline); Lilly-Fleur Pointeaux (Pauline); Lolita Chammah (Juliette)
Konusu ve yorum: Sarah ve Zachary (Zac) özel bir okulda okuyan lise öğrencisi iki genç. Sarah’ın babası o daha bir yaşındayken kariyeri için Amerika’ya gitmeye karar vermiş ve annesi kendince bazı sebeplerden dolayı babasıyla birlikte gitmeyi kabul etmemiştir. Sarah fazlaca kontrolcü ve disiplinli olan annesiyle çatışma yaşasa da kendisi de mantığıyla hareket etmeye önem veren gelecekte yapmak istediklerinin listesiyle yaşayan bir gençtir. Felsefe dersindeki şu sözleri hayata bakışını ortaya koymaktadır: “Sadece akıl yoluyla kurallar koyulabilir. Bana gereken gerçeği ancak o ortaya çıkarır. Tutku ve hayal gücünün tuzaklarına düşmeyi engeller.” Aynı derste Zac’in aktardığı Spinoza’ya ait “Kendi iradesi olmayan insan tutkularını mantık yoluyla yenemez” sözleri de adeta filmin senaryosunu özetlemektedir. Nitekim Zac’in vurdumduymazlığını ve serseriliği onaylamasa da Sarah kendisini Zac’in çekiminden kurtaramaz. Aralarında bir aşk başlar.
Zac aşırı disiplinli baba’sı tarafından küçük yaştan itibaren azarlanmıştır. Ailecek gittikleri yemekte babası şöyle söyler: “Sen bensiz ne yapabilirsin ki! Param olmadan sen nesin ki, param olmadan bir hiçsin.” Bu sahnede Zac’in davranış bozukluklarının aslında babasına karşı bir tepki olduğunu anlıyoruz.
Sarah ve Zac arasındaki aşkın gelişmesinde karakterleri arasındaki zıtlık rol oynamış gibi görünüyor. Sarah sıkıcı kuralları esnetmeyi bildiği için hayatını renklendiren Zac’i çekici bulurken, Zac de kurallarından nefret etse de ister istemez içselleştirdiği (ve tabii ki bir yanıyla sevdiği) babasıyla Sarah arasındaki benzerlikler nedeniyle onu çekici bulmuştur.
Her iki genç de aileleri ve geçmişleriyle yüzleşmeyi başarabilirler. Bir kavgadan sonra Zac babasına şöyle söyler: “Senin gibi olmayı hiç istemiyorum. Gitgide sana benziyorum. İçimdeki öfke bana senden kalmış. Sevginin hak edilmesi gereken bir şey olduğunu ve benim sevilmemeyi hak ettiğimi söylediğin için senden nefret ediyorum. Ve annemi o kadar sık ağlattığın için de. Umarım bir gün onu seni terk etmesi için ikna edebilirim. Yalnız kalacaksın. Yalnız öleceksin ve o gün baba iki tane baba kaybettiğim için üzüleceğim bir tanesi hiç göremeyeceğim. Diğeri de hiç sahip olamadığım.” Sarah annesine “O beni müziği için terk etmiş, sen de kariyerini seçmişsin. Ben hep ikinci sırada kalmışım.” diyerek hislerini aktarır. Annesi’nin “Hayat o kadar basit değil göreceksin” cevabı adeta filmin sonunda doğru çıkacaktır.
Zıt karakterler birbirini çekici bulur ama tamamen aynı sebepten birbirlerini rahatsız ederler. Birbirlerini ne kadar seviyor olsa da Zac’in serseriliği yüzünden başları derde girdiğinde Sarah ve Zac arasındaki diyalog şöyle gelişir:
Sarah: Değiştiğini sanmıştım.
Zac: Demek ben buyum. Senin küçük projen. Benden daha mı iyisin, beni değiştirebilecek misin? Hayal kırıklığına uğradın üzgünüm.
Birinin bize aslında zıt olduğu ve bazı açılardan bizi tamamladığı için çekici bulduğumuzun farkında değilsek, onu değiştirmeye çalışırız. Değiştirmeye çalışmak da çoğu zaman ilişkideki temel mutsuzluk kaynağıdır.
Seyirciyi etkileyici bir final bekliyor. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği filminin tarzında bir final. Herkes bu sondan kendine göre bir mesaj çıkaracak biliyorum. Belki işimize geldiği gibi bir mesaj çıkaracağız. Benim çıkardığım mesaj şu: Tutkularımız yaşanırken çok gerçek ama hayatın birçok gerçeği var. Süprizleri ister sevin ister sevmeyin, hayat size başka sürprizler hazırlıyor. Büyük tutkular hayatın büyük sürprizleri karşısında küçülüyor, gerçekliğini yitiriyor. Hayat eninde sonunda, siz ister tesadüflerin sonucu isterseniz büyük planın senaryosu gereği deyin, hayat oyunundaki rolümüzün aslında pek de önemsediğimiz kadar büyük olmadığını gösteriyor.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia