Günümüzde özellikle büyük şehirlerde ve eğitimli insanlar arasında daha çok görebileceğiniz bir kadın erkek ilişkisini anlatıyor.
2006 Fransa, Türkiye – Tür: Dram
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Yapımcı: Zeynep Özbatur
Senaryo: Nuri Bilge Ceylan
Oyuncular: Ebru Ceylan; Nuri Bilge Ceylan; Nazan Kırılmış; Mehmet Eryılmaz; Arif Aşçı; Can Özbatur; Ufuk Bayraktar; Fatma Ceylan; Emin Ceylan; Semra Yılmaz; Ceren Olcay; Abdullah Demirkubuz; Feridun Koç; Zafer Saka
Konusu ve yorum: İstanbul, eğitimli ve kariyer sahibi bir çift, kırkını geçmiş olmasına karşın bir kadından, evlilikten ne beklemesi gerektiğini hatta evlenmek isteyip istemediğinden bile emin olamayan bir erkek. Bu film modern insan çeşnisinden bir demet sunuyor bize. Filmin resmi internet sitesinde konusu kısaca şöyle anlatılmış: “İnsanlar basit nedenlerle mutlu, daha da basit nedenlerle mutsuz olacak şekilde yaratılmıştır. Aynen basit bir nedenle doğmaları ve daha da basit bir nedenle ölmeleri gibi... İsa ve Bahar, ruhlarının sürekli değişen iklimlerinde artık kendilerine ait olmayan bir mutluluğun peşinde sürüklenen iki yalnız ruhtur.” Yalnızlık milyonlarca insanın yaşadığı kalabalık bir şehirde yaşayan insanlar için paradoksal bir gerçeklik. Bir taraftan yalnızlıktan bunalıp insan arıyor, diğer yandan bireysel zevklerinden fedakârlık etmeye yanaşmıyor.
İsa ile Bahar ilk bakışta birbirine uygun bir çift gibi görünüyor, birçok başka çift gibi. Filmin bir sahnesinde İsa, Bahar’a hava soğuk üşüyeceksin, ceketini giy diyor. Üşümüyorum diyince ısrar ediyor ve bu kez kadın sesini yükselterek cevap veriyor. Seyirci olarak, bak ne güzel sevdiğini düşünen hassas bir erkek, kadın da huysuzun teki diye düşünüyoruz. Ancak durumun pek de ilk bakışta göründüğü gibi olmayabileceğini daha sonra anlıyoruz. Bahar İsa’yı bırakıp İstanbul’a dönüyor ve bir süre ayrı kalıyorlar. İsa’nın bu dönemde yalnızlıkla baş etme mücadelesini izliyoruz. İsa eski bir bayan arkadaşının evine uğruyor. Evde muhabbet ederken İsa yere düşen bir fındığı ısrarla kadına yedirmeye çalışınca, kadın refleks olarak İsa’nın eline vurup fındığı odanın öteki ucuna fırlatıyor. Bu sahnede aslında İsa’nın baskıcı ve bunaltıcı olabilen bir karakteri olduğunu ve birlikte olduğu kadınlarda bir tepkiye neden olduğunu anlıyoruz. Daha sonra sadomozoşist bir sevişme sahnesine şahit oluyoruz. Birbirini hırpalayarak yerde yuvarlanırken İsa yerdeki fındığı alıp kadına zorla yediriyor! Bu sahnede bu kadın tam İsa’ya göre galiba diye düşünmeden edemedim. Demem o ki, kesitsel olarak bir evlilik ya da ilişkiden bir sahneye bakıldığında pekâlâ kafamızda yanlış bir hüküm oluşabiliyor. Bazen süreç içinde eşlerden birinin önemsiz sayılabilecek konulardaki ufak baskılarının ya da basit ama süreğen bir davranış sorununun adeta bir Çin işkencesi gibi diğer eşi yorması mümkün. Bahar ve İsa arasında da bu türden bir sorun var gibi görünüyor.
İsa’nın çevresindeki arkadaşlarının da varoluşsal sıkıntılarını, tatil planları vs gibi küçük oyalanmalarla nasıl gidermeye çalıştıklarını izliyoruz. İsa da yalnızlığa uzun süre tahammül edemiyor ve o sırada Van’da bir film çekiminde çalışmakta olan Bahar’dan habersiz bir şekilde onun yanına gidiyor. Filmin bu ikinci yarısı kelimenin tam anlamıyla farklı bir iklimde, karlar içinde geçiyor. Bahar, İsa’nın gelmesiyle duygusal olarak çalkantılı zamanlar yaşıyor. İsa Bahar’ı tekrar bir araya gelmeye ikna etmeye çalışırken, Bahar “Biz ayrıldıktan sonra Serap’la görüştün mü?” diye sorar. İsa yalan söyler. Bu yalanı Bahar anlar mı anlamaz mı belirsiz kalır. Ama görünen o ki, İsa’nın bakışı ve ses tonundan anlaşılmıştır. Bir ara sanki çift tekrar bir araya gelecekmiş gibi düşünsek de filmin sonunda İsa yalnız olarak İstanbul’a dönmek üzere uçağa biner.
Gelelim filmin temposuna: film yer yer o kadar yavaş ki, bazen player takıldı mı diye insan düşünüyor. Film boyunca kamera zaman zaman yüzlere odaklanıp öyle kalıyor. Karakterler birbirinin ne hissettiğini anlamaya çalışıyor, bu arada biz seyirci de karakterlerin kafasından geçeni anlamaya çalışıyoruz. Güzel bir yüzleri okuma çalışması ama itiraf edeyim bazı sahnelerde yüz biraz kıpırdasa iyi olurdu. Filmi seyrederken aynı zamanda gazetede günün haberlerine göz gezdirmeye bile niyetlendim!
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia