ruhikizi

Evlilik, Aşk ve Kadın Erkek İlişkileri Üzerine Filmler

Gündüz Güzeli

catherine deneuve, film, cinsel fantezi, evlilikOrijinal adı: Belle de jour

İngilizce adı: Beauty of the Day

1967 Fransa, İtalya - Tür: Dram, Psikolojik, Erotik

IMDB Puanı: 7.8/10


Yönetmen: Luis Buñuel Portolés

Senaryo: Luis Buñuel Portolés, Jean-claude François Carrière


Oyuncular: Catherine Deneuve, Luis Buñuel, Macha Méril, Michel Piccoli, Michel Charrel


Konusu ve yorum: Mazoşist bir kadınla “normal” bir adamın evlilik hayatını ve kadının cinsel sorunlarını yansıtan bilinçdışını anlatan bir film. Bu filmde çıplaklık ve sınırlı bir şekilde gösterilen kadın erkek cinsel yakınlaşmaları mevcuttur. Bu film bazıları tarafından erotik bir film olarak kabul edilse de yalnızca çıplaklık ve bazı cinsel fantezileri resmeden sahnelerinden dolayı bu filmin erotik bir film kabul edilmesi kanaatimce doğru değil. Bu filmdeki sahnelerin seyirciyi cinsel olarak tahrik etmesi için özel bir çaba harcanmadığını düşünüyorum. Yine de çıplaklık içeren ve baştan sonra cinsellikle ilgili olan bu filmi, bu tür filmlerden hoşlanmayanların ve 18 yaşından küçüklerin seyretmesini kesinlikle tavsiye etmiyorum. Erotik bir film seyretmek isteyenler de zamanlarını bu filmle boşa harcamasınlar!


Öncelikle şunu söylemem gerekir ki, bu filmi tam olarak anlayabilmek için bilinçdışının nasıl işlediğini anlamak gerekir. Çünkü bu filmde izlediğimiz sahnelerin neredeyse yarısı hatta belki de tamamına yakını kahramanımız Séverine’nin (Catherine Deneuve) bilinçdışının yansımaları olan hayalleri (gündüz düşleri) ya da rüyalarından oluşuyor. Film boyunca gerçek ve hayalin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamak neredeyse imkânsız. Kanaatimce bazı ipuçlarından hangi sahnenin Séverine’nin bilinçdışının ürünü olduğunu anlayabiliyoruz. Örneğin zil sesleri, bazı kahramanların absürd davranışları, içinde ne olduğu belli olmayan garip sesler çıkaran kutu gibi ancak bir rüyalara yakıştırabileceğimiz sahneler Séverine’nin bilinçdışını anlatıyor olsa gerek.


catherine deneuve, sadomazoşist, cinselEv hanımı olan Séverine ve doktor kocası Pierre (Jean Sorel) Paris’te yaşayan varlıklı genç bir çifttir. Séverine ve Pierre anladığımız kadarıyla yalnızca bir yıldır evli olmalarına karşın cinsel ilişki yaşamamışlardır. Pierre, karısının isteğiyle onunla yatağını bile ayırmıştır. Bununla birlikte karısının koyduğu sınırları hiçbir zaman zorlamamaktadır. Gerçek yaşamdaki cinsel soğukluğuna tezat oluşturan bir şekilde Séverine sadomazoşist cinsel fanteziler kurmaktadır. Filmde gerçek yaşamdaymış gibi görünmesine rağmen detaylara dikkat edildiğinde fantezi olduğunu düşündüren bir şekilde Séverine gündüzleri bir randevu evinde çalışmaya başlar. Burada birbirinden absürd (sadomazoşist) talepleri olan müşterilerle birlikte olur. Müşterilerinden birisi olan psikopapat katil bir genç adam Séverine’ne kafayı takar ve onu takip ederek evini bulur. Pierre’i kurşunladıktan sonra kaçarken polis tarafından vurularak öldürülür. Filmin sonunda Pierre’in ciddi şekilde sakatlanmış olarak tekerlekli sandalyede görüyoruz. Séverine’i randevuevinde gören bir arkadaşı Pierre’e bu sırrı açacağını söyleyerek odasına girer. Bize odada gerçekten ne olduğu ne konuşulduğu gösterilmez. Daha sonra Séverine, Pierre’in odasına girer, Pierre tekerlekli sandalyeden hiçbir şeyi yokmuş gibi kalkar. Film zil sesleri içinde biter. Séverine gerçekten randevuevinde çalışmış mıdır, Pierre vurulmuş mudur, gerçek nedir? Hepsi de gerçek olabilir, hiç biri de!


Absürd, gerçeküstü bir film. Film boyunca iki kez Séverine’in kendi çocukluğuna dair flashbacklerini görüyoruz: Birinde tacize uğradığını, diğerinde de kilisede kendisine verilen kutsal ekmek parçasını reddederken. Bu iki sahne Séverine’in cinsel sorunlarının kaynağına dair minik ipuçları oluşturuyor. Tacize uğramış biri, bir taraftan şefkat ve sevgiye ihtiyaç duyarken, diğer taraftan da bir erkeğin şefkat ve sevgisine inanmakta zorlanabilir. Pierre’in de bir sahnede söylediği gibi “her zaman ilişkilerinde bir mesafe bırakır.” Kilisede kutsal ekmeği reddetmesi de bir anlamda sevgi dolu bir tanrıyı reddetmek, kabullenememek anlamına gelmektedir. Eğer sevgiye kendisini teslim ederse beklenmedik bir şekilde tacize uğrayabilir, öyleyse “kötü” olduğu açık seçik “sadist” biriyle sadomazoşist bir ilişki belki hem daha tanıdık belki de daha güvenlidir! Travma kurbanlarının yaşadıkları travmayı bu kez aynı acıyı yaşamadan işin içinden sıyrılacaklarını umarak (ve böylece sanki geçmişteki acı bilinçdışında hiç olmamış gibi dönüştürülecektir) yeniden sahnelemelerinde olduğu gibi Séverine de sadomazoşist ilişkilerden zevk alarak geçmişini mi dönüştürmektedir?


Cinsel bir sorunun altında yatan bilinçdışı fantezilerin sinemaya aktarılması herhalde ancak bu kadar becerilebilir. Evlilik ve kadın erkek ilişkilerinin bu çok az anlaşılabilen dehlizlerinde seyirciyi dolaştırdıktan sonra en azından filmin finalinde bir netlik ihtiyacı duyuyor insan. Oysa hayal dünyasında başlayan film, hayal dünyasıyla bitiyor, yönetmen adeta insanın bilinçdışının etkisinden tam olarak kurtulmasının mümkün olmadığını söylüyor seyirciye. “Gerçeğin ne olduğunu anlamaya çalışmayın, kimse bunu yapamaz, ben de sizin adınıza gerçeğin ne olduğunu söyleyemem” der gibi.


Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy