Cinsellik ve Kişilik
Cinsellik ve kişilik arasında iki yönlü ve karşılıklı bir ilişki vardır. Doğuştan gelen kişilik özellikleri cinsellikle ilgili tutumları belirlediği gibi erken yaşlarda cinsellikle ilgili yaşantılar ileride kişilik yapısının gelişiminde belirleyici olabilmektedir. Kişilik ve cinsellik arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarda en fazla kullanılan taksonomi beş faktörlü kişilik sınıflandırmasıdır. Dışadönüklük; Duygusal denge/nevrotizm; Yumuşak başlılık; Sorumluluk, vicdanlılık; Deneyime açıklık cinsellikle ilişkisi araştırılan kişilik özellikleridir. Öz-izleme, erotofobi-erotofili daha az kullanılan taksonomiler olmakla birlikte cinselliğin bazı boyutlarıyla ilişkili oldukları gösterilmiştir. Sosyoseksüalite özellikle evrimsel psikoloji açısından cinsellikle kişilik ilişkisinin araştırıldığı çalışmalarda kullanılan bir parametredir. Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde sıkça karşılaşılan tedaviye direnç ya da tedavideki başarısızlık ile cinsel işlev bozukluklarının altında yatan kişilik özellikleri ilişkili olabileceğinden mutlaka dikkate alınmalıdır.
Cinsel tutumlar ve davranışlar ile kişilik özellikleri arasındaki muhtemel ilişkiyi araştıran az sayıda çalışma mevcuttur. Sigmund Freud kişilik ve cinsellik arasındaki bağlantıya dair ilk denilebilecek formülasyonunu yüz yıl önce yapmıştı. Freud’un bakış açısıyla yaşamın ilk evrelerinde cinselliğe dair yaşantılar ileride kişiliği belirleyici olmaktadır. Diğer bakış açısından ise kişilik yapıları erişkin yaşamdaki cinselliğin nasıl olacağını belirleyici olabilmektedir. Yani ters yönde bir nedensellik ilişkisinden de söz edilebilir. DSM’de yer aldığı şekliyle kişilik bozukluğu olanların her birinin cinselliğe yaklaşımlarının birbirinden farklı olduklarını söyleyebiliriz. Cinsel işlev bozukluklarının etiyolojisinde rol oynayan faktörlerden birisi de kişilik özellikleridir. Bozukluk düzeyinde olmasa bile kişilik ve cinsellik arasında yakın bir ilişki vardır. Bu yazıda kişilik ve cinsellik arasındaki ilişkiyi birçok farklı açıdan gözden geçireceğim.
Literatür incelendiğinde kişilik ve cinsellik arasındaki ilişkiye dair araştırmaların çoğunda DSM sınıflandırma sisteminin kullanılmadığını, DSM’de yer aldığı şekliyle kişilik bozukluğu tanıları ile cinsel işlev bozuklukları arasındaki ilişkiyi araştıran kısıtlı sayıda çalışma olduğunu görüyoruz. Cinsel davranışın kişilikle ilişkisine dair çalışmalar genel olarak iki kategoriye ayrılırlar (Heaven ve ark 2003). Birinci kategorideki çalışmalar kabul edilmiş kişilik sınıflandırmalarını (taksonomilerini) kullanmışlardır. Genel kabul gören sınıflandırmaları kullanan çalışmalar ilk olarak Eysenck’in dışadönüklük (E), nevrotisizm (N) ve psikotisizm (P) kişilik özelliklerini araştırmış, sonra gelen araştırmacılar da Beş Faktörlü Model’i kullanmışlardır: 1) Dışadönüklük; 2) Duygusal denge/nevrotizm; 3) Yumuşak başlılık (agreeableness); 4) Sorumluluk, vicdanlılık (conscienciousness); 5) Deneyime açıklık/kültür (openness). Diğer kategoride de örneğin erotofobi-erotofili ve öz-izleme (self-monitoring) gibi daha az kabul gören kişilik tanımlamaları arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar vardır.
Öz-izleme (self-monitoring) kişinin diğerleri tarafından “iyi görünmek” için davranışlarını düzenleme sürecidir. Yüksek öz-izleme’si olanlar davranışlarını farklı durumlara uyduracak şekilde düzenlerken, düşük öz-izleme’si olanlar farklı durumlarda benzer davranırlar. Yüksek öz-izleme’si olanlar davranışlarının sosyal olarak uygun olmasıyla ilişkili olarak fazla kaygılanırlar; sosyal olarak karşılaştırmalar yaparlar; davranışlarını farklı durumlara uyacak şekilde izleme becerisine sahiptirler; durumsal olarak değişkendirler (trait variability). Erotofobi doğrudan cinsel tutumlarla ilişkili olarak tanımlanmış bir kişilik özelliğidir. Erotofobikler seksle ilgili suçluluk ve korku hissi yaşarlar; seks hakkında daha az konuşma eğilimindedirler; seksle ilgili açık materyallere daha fazla negatif reaksiyon gösterirler; daha az sayıda partnerle daha seyrek seks yaparlar. Erotofilikler ise tersine seksle ilgili daha az suçluluk ifade eder, seks hakkında daha açıkça konuşur ve seksüel olarak açık materyale karşı daha pozitif tutum taşırlar (Durant ve ark. 2002).
Cinsellik ve kişilik arasında nedensellik açısından iki yönlü bir ilişki olduğu düşünülebilir. Psikoseksüel gelişim evrelerinde yaşanan sorunların ya da örselenmelerin bazı kişilik bozukluklarına neden olduklarını biliyoruz. Freud’a göre kişilik biyolojik kökenli cinsel dürtülerden, kişinin erken yıllarda cinselliğe dair öğrendikleri ya da maruz kaldığı cinsel yaşantılardan şekilleniyordu. Freud’un bu görüşü kısmen hasta gözlemlerinden kaynaklanan teorik düzeyde bir varsayımdır. Kişilik ve cinsellik arasındaki ilişkiyle ilişkili ilk araştırmanın Eysenck (1976) tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. Freud’dan uzun süre sonra, Freud’un görüşünün tam tersi denilebilecek bir şekilde, Eysenck (1976) ve Zuckerman (1983) cinsellikle ilgili bireysel farklılıkların, kişilik süreçlerindeki biyolojik kökenli farklılıklarla anlaşılabileceğini ileri sürdüler. Eysenck dışadönüklerin Zuckerman da heyecan arama (sensation seeking) puanları yüksek olanların normal olarak bastırılmış haldeki uyarılmışlık seviyelerini yükseltmek için değişik cinsel aktivitelere yöneldiklerini ileri sürmüşlerdir. Bu teorisyenlere göre cinsellikle ilgili bireysel farklılıklar kişilik üzerinden anlaşılabilir. Bazı çağdaş teorik ve ampirik çalışmalar Freud’un yanlış teorik nedenlerle de olsa kısmen haklı olduğunu yani kişililiğin cinsellikle ilgili bazı parametrelerle bağlantılı olduğu görüşünü desteklediler.
Bazı teorisyenler (Draper ve Harpending 1982; Gangestad ve Simpson 1990, Harpending ve Draper 1986) cinselliğin bir boyutu olan sosyoseksüalite ile kişiliğin bazı esas boyutları arasındaki ilişkiyi evrimsel perspektiften inceleyen eş seçme modelleri geliştirdiler. Bu modeller bazı temel kişilik özelliklerinin evrimsel tarih boyunca seçilmiş olabilecek daha temel üreme eğilimlerini yansıtıyor olabilecekleri ileri sürerler. Kişilik ve cinsellik alanındaki çalışmalar, özellikle AIDS’in ortaya çıkmasından sonra riskli cinsel davranışlar üzerine eğildi. AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların yıllık milyarlarca dolarlık ekonomi yükü, bu araştırmaların önemini arttırmıştır.
Psikiyatristler daha ziyade DSM sınıflandırmasını kullanarak kişiliği tanımlarlar. Bu nedenle beş faktör kişilik modeli ile cinsellik ilişkisinden söz etmeden önce beş faktör modele göre kişilik özelliklerini açıklamakta fayda görüyorum. Dışadönüklük bireyin sosyabilite, bağımsız hareket edebilme ve kendi özgür seçimlerini yapabilme düzeyini (agency) gösterir. Nevrotisizm duygusal uyum ve kararlılık ile yumuşak başlılık kişilerarası stil ve stratejileriyle ilişkilidir. Sorumluluk kişinin dürtülerini kortrol edebilme ve sıkılmaya rağmen sürdürebilme becerisidir. Deneyime açıklık entelektüel merak, değişik aktiviteleri denemeye ya da konvansiyonel olmayan düşüncelere isteklilikle bağlantılıdır.
Eysenck (1976) libido ve cinsel tatmin boyutlarının birçok heteroseksüel tutum ve davranışları açıkladığı görüşündedir. Libido bir kişinin cinsel eylem sıklığı ya da seksle ne kadar ilgili olduğunu, cinsel tatmin ise seksi ne kadar zevk verici bulduğunu belirtir. Dışadönüklük, disinhibisyon, öz-izleme, psikotizm (Eysenck’in psikotizm olarak isimlendirdiği kişilik özelliği büyük beş modelinde iki özelliğe karşılık gelir: sorumluluk ve yumuşak başlılık – ikisi de düşük psikotizm seviyesini gösterir), ve dominant hissetme açısından daha yüksek puan alanlar daha sık seks yaparlar ve daha fazla partner değiştirirler. Sık seks yapanlar kişisel olmayan sekse, agresif sekse, pornografiye ve cinsel boyun eğiciliğe daha pozitif bakarlar. Bu kişiler aynı zamanda daha az dindar, sosyal ve politik olarak daha az konservatif ve daha eğitimli olma eğilimindedirler.
Eysenck’in orijinal çalışması (1972, 1976) ve takip eden çalışmalar (Barnes ve ark 1984) dışadönük olanların daha fazla cinsel partneri olduğunu ve diğer kişilik tiplerine göre daha sık cinsel ilişkide bulunduklarını göstermiştir. Bu bulgularla uyumlu olarak bazı çalışmalarda dışadönüklerin ascending retiküle aktive edici sisteminin az uyarılmış olduğunu bu nedenle uyaran açlığı çektiklerini gösterilmiştir. Gray (1970; 1972) dışadönükleri içedönüklerle karşılaştırıldığında davranış inhibisyon sisteminde (assendan reticule aktive edici system, frontal loblar, septal bölgeler ve hipokampus’u içeren fonksiyonel döngü) daha az aktive olduklarını ileri sürmüştür.
Eysenck, nevrotizm puanı yüksek olanların cinsel “gerginlik” (sexual nervousness) gösterdiklerini, cinsel olarak inhibe olduklarını ve daha düşük cinsel tatmin seviyeleri olduğunu bulmuştur. Nevrotikler daha kaygılıdır ve korkuludur, bu nedenle bu bireylerin ilişki ile bağlantılı (gerçek ya da hayali) tehlikelerden uzak durmaya çabaladıklarını düşünebiliriz. Heaven ve ark (2000) çalışmasına göre nevrotik erkekler cinsel açıdan meraklı, heyecanlı ve cinsel konularda daha çok suçluluk duyarlarken, nevrotik kadınlar cinsel açıdan daha fazla suçluluk duygusu yaşıyorlar ve daha düşük cinsel tatmin düzeyleri bildiriyorlar.
Barnes ve arkadaşları (1984) yüksek psikotizm puanı alanların cinsel olarak daha saldırgan olduklarını ve geleneksel ve alışıldık olmayan cinsel davranışlar sergilediklerini gözlemlediler. Nevrotizm ve psikotizm puanları yüksek olanlar “sapkın” ve patolojik cinsel davranışlar gösterme eğilimindedirler.
Beş faktör modeli kullanan az sayıdaki çalışmalardan birinde “sorumluluk” kadınlarda daha düşük cinsel heyecan düzeyleriyle ilişkili bulunmuştur (Heaven ve ark 2000). Sorumluluk erkeklerde cinsel davranışla ilişkisiz bulunurken, yumuşak başlılık cinsel parametrelerden hiç biriyle ilişkili bulunmamıştır. Son olarak düşük seviyede “deneyime açıklık” yalnızca erkeklerde cinsel gerginliği anlamlı düzeyde öngörmüştür.
Genel olarak cinsel doyumla ilgili ölçümlerin bir kısmı cinsel aktivitenin gerçek sıklığına dair ölçümlerle orta derecede koreledir (Eysenck 1976). Dışa dönük insanlar içe dönüklerle karşılaştırıldığında daha az cinsel kaygı, daha az suçluluk ve utangaçlık gösterirler. Bununla birlikte Eysenck libido ve cinsel tatminin birbirinden ayrı boyutlar olduğuna dair kuvvetli deliller ileri sürmüştür. Beklenildiği gibi erotofobi, seksle ilgili suçluluk duyguları, sosyal ve cinsel kaygı düzeyinin yüksek olması, cinsel utangaçlık, sekse karşı iğrenme tepkisi verme, cinsel konularda aşırı titizlik cinsel doyumun düşük olmasıyla paralel giden kişilikle ilgili parametrelerdir.
Sosyoseksüel yönelim ve cinsellik
Cinsellik ve kişilik ilişkisine dair yapılan çalışmaların bir kısmında biricik bir ilişki içindeki cinsel aktivite ile birçok partnerle gerçekleşen fazla aktivitenin ayrımı yapılmamıştır. Gangestad ve Simpson (1990) bu ayrımı netleştirmek üzere sosyoseksüel yönelim kavramını geliştirmişlerdir. Sosyoseksüel yönelim, geçmiş cinsel partner sayısı, gelecekte beklenen partner sayısı, tek gecelik ilişkilerin sayısı, rastgele, kişisel olmayan sekse karşı tutum gibi cinsellik parametrelerini içeren bir kavramdır. Sosyoseksüel yönelimi kısıtlı kişiler, seks yapmadan önce bir partnerle daha fazla yakınlık ve adanmışlık hissetmeye ihtiyaç duyarlar; partner seçiminde sadakate, istikrarlı, adanmış ve uzun süreli olabilecek bir ilişkiye uygun kişilik özelliklerine dikkat ederler. Sosyoseksüel yönelimi kısıtlı kişilerin kurdukları ilişkiler, ilişkinin uzunluğu, yakınlık, tatmin ve alternatif partnerlerin algılanan kalitesi kontrol edildiğinde bile daha uzun sürelidir. Sosyoseksüel yönelimi kısıtlı olmayanlar ise, İlişkinin daha erken dönemlerinde seks yaparlar; aynı anda birden fazla partnerleri olabilir; daha az adanma, daha az yatırım, daha az aşk ve daha az psikolojik/duygusal bağlanma içeren ilişkiler yaşarlar; partner seçiminde fiziksel/cinsel çekicilik ve sosyal görünürlük gibi uzun süreli istikrar ve adanmayı desteklemeyen özelliklere dikkat ederler. Sosyoseksüel yönelim ile seks sıklığı ve cinsel doyum arasında kayda değer bir korelasyon bulunamamıştır.
Sosyoseksüel yönelim cinsel davranışın evrimsel temellerini araştıranların dikkatini çeken bir kavram olmuştur. Bir türün üreme davranışları modellenirken dikkat edilmesi gereken faktörler şunlardır (Trivers, 1972): 1) Ebeveyn yatırımı: Diğer her şey eşit olduğunda yavruya yatırım yapacak eş seçilir; 2) Potansiyel eşin sağlık durumu: Yavruya yapılacak yatırımdan bağımsız olarak üreme başarısını etkileyen faktörler dikkate alınır. Bu özellikler yavruya aktarılacak olan genetik yapıya dair işaretler taşır. 3) Ebeveynliğin kesinliği: Diğer her şey sabit olduğunda yavrunun kendisinden olacağına emin olduğu bir eş seçilir. Bu son faktör elbette yalnızca erkekler için önemlidir. Dişiler yavrunun kendilerinden olduğuna emindirler. Diğer faktörler için de erkek ve dişiler için farklar vardır. Dişiler başlangıçta daha fazla yatırım yapmak durumundadırlar. Erkeklerin yapacakları yatırım daha belirsizdir ve yatırım yapacak bir eş bulmak dişiler için daha fazla dikkat gerektiren bir durumdur. Potansiyel eşin fiziksel durumu da dişiler için dikkat gerektiren bir durumdur. Çünkü yapılan araştırmalarda memelilerde bireyin fiziksel durumu (fitness) açısından erkeklerde daha büyük bir değişkenlik söz konusudur (Alexander ve ark. 1979; Trivers, 1972)
Bazı araştırmacılar (Symons, 1979; Trivers, 1972; Wilson, 1978) eşin yavruya yatırım yapma şanslarını arttırmaları için dişilerin şöyle bir yol izliyor olabileceklerini ileri sürdüler. Dişi cinsel davranışını kısıtlayabilir. Böylece erkeği yavru için başlangıçta daha fazla yatırım yapmaya zorlar. Aynı zamanda da yavrunun başka bir babası olmayacağını da göstermiş olur. Bu durumda evrimsel olarak kadınlarda yalnızca kısıtlı sosyoseksüalitinin seçilmiş olması gerekirdi. Oysa bazı çalışmalarda kadın ve erkekler arasında sosyoseksüalitenin varyasyonlarının olduğunu gösteriyor (Gangstad ve Simpson 1990). Bu değişkenliğin nedeni ikinci faktör olan üreme başarısı yüksek olan erkekleri seçmenin, bu genleri yavrulara aktarma (özellikle erkek yavrulara) yoluyla ek bir avantaj sağlaması olabilir. (Clutton-Brock ve Iason, 1986) Kısıtlı psikoseksüelitesi olan dişiler, üreme becerisi yüksek olan erkeklerle –bu erkekler yavrulara daha az yatırım yapma eğiliminde oldukları için- çiftleşemeyeceklerdir. Bir araştırmaya göre sosyoseksüalitesi kısıtlı olmayan kadınların daha fazla erkek çocukları olmaktadır. Üreme başarısı yüksek olan genetik olarak güçlü bu erkekleri seçtiklerinden dolayı belki de bu kadınların erkek çocuklarının yaşamda kalma şansı daha yüksektir.
Kişisel sağlık ve halk sağlığı açısından önemli sonuçları olabilecek riskli cinsel davranışlarla kişilik özellikleri arasındaki ilişki de araştırılmıştır (Joshua ve ark. 2004). Hoyle ve arkadaşlarının (2000) gözden geçirmesinde riskli cinsel davranışlar ve kişilikle ilgili bazı sonuçlara ulaşılmıştır: 1) Heyecan arama (sensation seeking) ve bir dizi riskli cinsel davranış arasında ilişki vardır, 2) dürtüsellik ve düşük vicdanlılık ile özellikle korunmadan seks yapma başta olmak üzere rikli cinsel davranışlarla ilişkilidir, 3) düşük uzlaşmacılık/uyumluluk (aggreeableness) ve birkaç riskli cinsel davranış arasında ilişki vardır. Eysenck (1990) testesteron ile psikotizm kişilik faktörü arasında ilişki olduğunu göstermiştir. Agresyon, kişilerarası ilişkilerde soğukluk, benmerkezcilik özelliklerini ölçen psikotizm kişilik faktörü ile rastgele cinsel ilişki ve korunmasız seks arasında da ilişki olduğu gösterilmiştir (Hoyle ve ark., 2000). Rastgele cinsel ilişki ve hiperaktivite arasındaki ilişkiden de söz etmeliyiz. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olanlar uyaran arayışı içinde rastgele ve dürtüsellikleri nedeniyle korunmadan cinsel ilişki kurabilirler.
Cinsel işlev bozuklukları ve kişilik
Cinsel işlev bozukluklarının psikolojik yönü zaman zaman ihmal edilebilmektedir. Örneğin erektil disfonksiyon nedeniyle başvuran hastaların bir çoğunda öykü cinsel organa odaklanmaktadır. ED hastalarının %90’ı PDE-5 inhibitörleri ile tedavi edilmektedir (Althof 2003). PDE-5 inhibitörleri %70’e varan oranlarda başarılı olsa da bu hastaların tedaviyi bırakma oranlarının da %20-50 arasında olduğu söylenmektedir (Althof 2003; Perelman 2005).
Tablo 1. Genel toplumda ve erektil disfonksiyon hastalarında erektil disfonksiyon sıklığının karşılaştırılması.
|
Kişilik bozukluğu
|
Genel Popülasyon’daki sıklık (%)
|
Çalışma örneklemindeki sıklık (%)
|
A
Kümesi
|
Paranoid
|
0.4 - 1.8
|
3.0
|
Şizoid
|
0.5 - 0.9
|
0.0
|
Şizotipal
|
0.6 - 5.6
|
0.0
|
B
Kümesi
|
Antisosyal
|
1.5 - 3.2
|
6.1
|
Borderline
|
1.1 - 4.6
|
12.1
|
Histrionik
|
1.4 - 3.0
|
18.2
|
Narsissistik
|
0.0 - 0.4
|
3.0
|
C
Kümesi
|
Kaçıngan
|
0.0 - 1.3
|
21.2
|
Bağımlı
|
1.6 - 6.7
|
3.0
|
Obsesif-kompulsif
|
1.7 - 6.4
|
15.2
|
Güveli ve arkadaşlarının yayınlanmamış çalışmasında psikolojik kökenli erektil disfonksiyon hastalarında DSM sistemine göre kişilik bozukluklarının prevelansı araştırılmıştır. Bu örneklemde en sık karşılaşılan kişilik bozukluğu olarak kaçıngan kişilik bozukluğu saptanmıştır (21.2%; n=7). Bunu %18.2 (n=6) ile histronik kişilik bozukluğu ve %15.2 (n=5) ile obsessif kompulsif kişilik bozukluğu izlemektedir. Borderline, histrionik, kaçıngan ve obsesif kompulsif kişiliklerde ED daha sık olması anlamlıdır. Çünkü bu kişilik bozukluklarının ikili ilişkilerde daha problemli ve daha anksiyözdürler. Tip A kişilikler genellikle sosyal yaşamdan geri dururlar ve bu nedenle tedaviye daha az başvuruyor olabilirler. Az başvuru nedeniyle ED sıklığı klinik popülasyona yansımıyor olabilir. Ya da daha az anksiyöz olduklarından ED yaşamıyor da olabilirler. Histrionik kişilikler her şeyi seksüalize ederler. Görünürdeki fazla seksüalite derinlerdeki cinsellikle ilgili bastırılmış kaygılara karşı bir savunma mekanizması olabilir. Gerçek seks söz konusu olduğunda derinlerdeki kaygılar su yüzüne çıkıyor ve ED’na yol açıyor olabilir. Obsesif kişilikler ise her şeyi ümitsizce kontrol etmeye çalışırlar. Muhtemelen ereksiyon da bu kontrol etme çabasından payına düşeni almaktadır. Obsesif kişilikler daha azıyla yetinmedikleri için zaman zaman doğal olan ereksiyon kaybını da bir eksiklik olarak görüyor ve eleştirilmeye karşı duyarlı olduklarından fazla kaygılanıyor olabilirler. Diğer bir açıdan katı süperego cinsel dürtülere karşı bastırıcı bir rol oynayarak ED’na yol açıyor da olabilir. Kaçıngan kişilikler şizoidler gibi sosyal olarak geri dururlar ancak şizoidlerden farklı olarak emosyonel olarak kaçınmazlar. Kaçınganlar aslında sosyal iletişime açtırlar. Diğer insanlar tarafından reddedilmeye, eleştirilmeye, onaylanmamaya karşı duyarlıdırlar. Bu kişilik özellikleri ICD-10’da anksiyöz kişilik bozukluğu altında yer alan özelliklerdir. Cinsel ilişki kaçınganlar için kaygı uyandıracak düzeyde yakın bir ilişkidir ve bu nedenle ED için uygun adaydırlar.
Hiperseksüalite (Aşırı Cinsel İstek) ve Aseksüalite
Hiperseksüalite “kişide klinik düzeyde anlamlı sıkıntı ve işlevsellikte bozulmaya yol açan” ve “cinsel aktivite üzerinde kontrolün olmaması” ile belirli cinsel paterndir. Hiperseksüalitenin DSM sınıflandırma sistemindeki konumunu tartışan klinisyenler birinci eksen ve ikinci eksende konumlandırılabileceğini, farklı vakalarda farklı birinci ve ikinci eksen özellikler gören hiperseksüalite vakalarının söz konusu olabileceğini söylemektedir. Hiperseksüealite birinci eksende kimyasal bağımlılıklara benzer bir “bağımlılık”, obsesif kompulsif spektrum içinde yer alacak “kompulsif” bir davranış, dürtü kontrol bozuklukları içinde yer alabilecek “impulsif” bir davranış ya da yeme bozukluklarına daha yakın duran “cinsel/duygulanımsal bir disregülasyon olarak kavramsallaştırılmaktadır. Kompulsivite anksiyete ya da rahatsızlığı gidermek amacıyla güdülenmiş olan davranışlardır. İmpulsivite ise zevk, uyarılma ya da tatmin sağlamak için güdülenmiş olan davranışlardır. Her iki tip davranışta da tekrarlayıcı davranışları engelleme ya da geciktirmede başarısızlık söz konusudur. Zaman içinde impulsif davranışlar kompulsif davranışlara dönüşebilir (yani uyarılma olmadan güdülenebilir) ve kompulsif davranışlar impulsif olabilir (pekiştirilmiş alışkanlıklar - reinforced habits).
Genellikle kişilik bozuklukları ile yalnızca hiperseksüalite’nin ilişkili olduğu düşünülür. Oysa örneğin şizoid kişilikte tersine hiposeksüalite vardır. Borderline hastalarda bile her zaman hiperseksüalite görülmez. Bazı kişilik bozukluklarında, örneğin kaçıngan kişilikte hiperseksüalite kompulsif bir doğada görülebilir (Lenive 1982, Coleman 1992). Bazen de bir kişilik bozukluğu varken hiperseksüalite açısından başka bir kişilik bozukluğuna benzer bir tarz görülebilir. Borderline/varoluşsal hiperseksüalite’de seks hastanın içinde bulunduğu boşluk ve anlamsızlık duygusundan “koşulsuz kabul” yoluyla duygusal kurtuluş işlevi görebilir. Histrionik hiperseksüalite ise seks ilginin odağı olduğunun vurgulanmasıdır. Narsisistik hiperseksüalite seks bir fetihtir ve seks aracılığıyla diğerlerine üstün olduğunu, güçlü olduğunu hissetmesini sağlar. Sadistik Kişilik Bozukluğu DSM-III-R’ın üzerinde daha fazla çalışmayı gerektiren öneri düzeyinde tanı kategorileri içinde yer alan “zalim, insafsız, merhametsiz, aşağılayıcı ve agresif davranış örüntüsü” ile belirli bir kişilik bozukluğudur. DSM-IV’de Sadistik Kişilik Bozukluğu yer almamaktadır. Depresif Kişilik Bozukluğu DSM-IV’ün daha ileri çalışma için verilen tanı ölçütleri setleri içinde yer alan “yaygın bir depresif biliş ve davranış örüntüsü” ile belirli kişilik bozukluğudur. Depresif kişilik bozukluğu ve Sadistik kişilik bozukluğu olan kişilerde görülen hiperseksüalite’de (Sadistik/mazoşistik tarz) “karşı gelme, yenme ya da baskın olma” ile “boyun eğme” eksenleri arasında kişinin kendini konumlandırdığı yeri vurgulayan bir araçtır seks.
Tablo 2: Eksen 1 ve Eksen 2 hiperseksüalite arasındaki temel farklılıklar.
Yapısal özellik
|
Eksen 1 tarz
|
Eksen 2 tarz
|
Cinsel aktivitenin kontrolü
|
Mikro kontrol bozuk: dürtülerin yönlendirilmesi ya da uzaklaştırılmasında zorluk; kaçınma önemli sıkıntı ve/veya bozulmaya neden olur
|
Makro kontrol bozuk: dürtüleri sınırlayabilir, fakat davranışın olumsuz sonuçlarını göremez; uyumsuz ve esnek olmayan davranış biçimi
|
Cinsel aşırılığa karşı tutum
|
Sıklıkla ego-distonik: tercihler istemsiz; düşünce ve eylemler anormal ve kötü algılanır, suçluluk, utanç ya da pişmanlık doğurur
|
Tipik olarak ego-sintonik: Eylem istenir olduğundan tercihler istemli hissedilir; belirli davranışlardan kaçınmaya bağlı rahatsızlık aşırı değildir; yaşantılardan ders çıkarılamaz
|
Cinsel davranışın odağı
|
Genital uyarı içsel duygusal durumu değiştirmek için aranır.
|
Diğerinden belirli biçimdeki ego- onayı sağlamak için cinsel zevk aranır.
|
Hiperseksüalitenin bir biçimi de kişinin hayal kırıklıklarının nedeni olarak gördüğü cinsiyetten öç almak için sekse yöneldiği “ressentimental” denilen tarzdır. Ressentiment terimi İngilizce’ye Fransızca’dan alınmış ve İngilizce’de öç kelimesinden farklı olarak felsefi ve psikojik bir terim olarak yerleşmiştir. Ressentiment kişinin hayal kırıklıklarının nedeni olarak gördüğü nesneye karşı duyduğu kızgınlık, öfke, hostilite duygularıdır. Bu “neden”e karşı duyduğu aşağılık ve belki de kıskançlık duygularıyla reddedici/kendini haklı gösterici bir değerler sistemi yaratılır. Bir anlamda ego suçluluk duygusundan izole olmasına yardımcı olan bir düşman yaratmıştır.
Aseksüalite terimi üzerinde henüz bir fikir birliği oluşmamış gibi görünüyor. Bu nedenle de bazı araştırmacılar kendini aseksüel olarak tanımlayanlarla çalışmayı tercih ediyorlar (Brotto ve ark. 2008) Ancak aseksüellik böyle tanımlandığında kendilerini aseksüel olarak tanımlayanların bir kısmının aslında cinsel arzuları olmadığı halde diğerini memnun etmek gibi bir motivasyonla cinsel hayatları olabiliyor. A kümesi kişilik bozuklukları özellikle de şizoid kişilik bozukluğu duygusal soğukluk, yakın ilişkilere karşı ilgisizlik ile karakterizedir.
Bu makalede özetlemeye çalıştığım gibi cinsel tutumlar, cinsel davranışlar ve kişilik özellikleri arasında çok yönlü ve karmaşık bir ilişki vardır. Doğrudan cinsel işlev bozukluklarının tedavisiyle uğraşan klinisyenlerin kişilik yapısını dikkate almadan planlayacakları bir tedavi bazı durumlarda yetersiz kalabilir. Bu nedenle cinsellik ve kişilik mutlaka birlikte değerlendirilmesi gereken konulardır.
Kaynaklar
Alexander RD, Hoogland JI, Howard RD ve ark. (1979) Sexual dimorphisms and breeding systems in pinnepeds, ungulates, primates, and humans. Evolutionary biology and human social behavior: An anthropological perspective, N Chagnon ve W Irons (Ed), North Scituate, MA: Duxbury.
Althof SE (2003) Therapeutic weaving: the integration of treatment techniques. Handbook of Clinical Sexuality for Mental Health Professionals, Levine SB (ed), Brunner-Routledge, New York, 359–376.
Barnes G, Malamuth N, Check J (1984) Personality and sexuality. Personality and Individual Differences, 5, 159-172.
Brotto LA, Knudson G, Inskip J ve ark. (2010) Asexuality: A Mixed-Methods Approach. Arch Sex Behav, 39(3): 599-618.
Clutton-Brock, TH, Iason GR (1986) Sex ratio variation in mammals. The Quarterly Review of Biology, 61, 339-374.
Coleman E (1992) Is your patient suffering from compulsive sexual behavior? Psychiatric Annals, 22(6), 320-325.
Draper P, Harpending H (1982) Father absence and reproductive strategy. An evolutionary perspective. Journal of Anthropological Research, 38, 235-243.
Durant LE, Carey MP, Schroder KE (2002) Effects of anonymity, gender, and erotophilia on the quality of data obtained from self-reports of socially sensitive behaviors. J Behav Med, 25(5): 438-67.
Eysenck HJ (1972) Psychology is about people. Harmondsworth: Penguin.
Eysenck HJ (1976) Sex and personality. London: Open Books Publishing Ltd.
Eysenck HJ (1976) Sex and personality. London: Open Books.
Eysenck HJ (1990) Biological dimensions of personality. Handbook of personality: Theory and research, L A. Pervin (Ed.), New York: Guilford, s. 244-276.
Gangestad SW, Simpson JA (1990) Toward an evoloutionary history of female sociosexual variation. Journal of Personality, 58, 69-96.
Gray JA (1970) The psychophysiological basis of introversion-extraversion. Behav Res Ther, 8: 249–266.
Gray JA (1972) The psychophysiological basis of introversion-extraversion: a modification of Eysenck's theory. The Biological Bases of Individual Behavior, Nebylitsyn VD, Gray JA. (ed), New York, Academic Press, s. 182–205.
Güveli M, Ersoy MA, Savaş HA ve ark. Psikojenik Kökenli Erektil Disfonksiyon Hastalarında Kişilik Bozuklukları (yayımlanmamış çalışma).
Harpending SW, Draper P (1986) Selection against human family organization. On evolutionary anthropology: Essays in honor of Harry Hoijer, BI Williams (Ed), Malibu, CA: Undena.
Heaven PCL, Crocker BE, Preston N ve ark. (2003) Personality and sex. Personality and Individual Differences, 35; 411-419.
Heaven PCL, Fitzpatrick J, Craig FL ve ark. (2000) Five personality factors and sex: preliminary findings. Personality and Individual Differences, 28, 1133-1141.
Hoyle RH, Fejfar MC ve Miller JD (2000) Personality and Sexual Risk Taking: A Quantitative Review. Journal of Personality, 68(6), 1203-1231.
Lenive SB (1982) A modern perspective on nymphomania. Journal of Sex and Marital Therapy, 8(4), 316-324.
Miller JD, Lynam D, Zimmerman RS ve ark. (2004) The utility of the Five Factor Model in understanding risky sexual behavior, Personality and Individual Differences, 36(7), 1611-1626.
Perelman MA (2005) Psychosocial evaluation and treatment of men with ED. Urologic Clinics of North America, Carson CC (ed), Elsevier, Philadelphia.
Simpson JA, Gangestad SW (1991) Personality and sexuality: Empirical Relations and an Integrative Theoretical Model. Sexuality in Close Relationships, K McKinney, S Sprecher (Ed), Hillsdale, NJ , Lawrence Erlbaum Associates Inc., s.71-110.
Symons D (1979) The evolution of human sexuality. New York: Oxford University Press.
Trivers R (1972) Parental investment and sexual selection. Sexual selection and the descent of man, B Campbell (Ed), 1871-1971, Chicago Aldine, s. 136-179.
Wilson EO (1978) On human nature. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Zuckerman M (1983) Biological bases of sensation seeking, impulsivity, and anxiety. Hillsdale NJ: Erlbaum.
RSS Facebook Twitter ilicMedia