Orijinal adı: Take This Waltz
2011 Kanada - Tür: Dram
IMDB Puanı: 7.2/10
Yönetmen: Sarah Polley
Oyuncular: Michelle Williams, Seth Rogen, Sarah Silverman, Luke Kirby, Aaron Abrams
Senaryo: Sarah Polley
Konusu ve yorum: Evlilik ve sadakat ve daha fazlası hakkında bir film. Bazı çıplak sahneler ve hızlıca geçilmiş de olsa bazı sevişme sahneleri olduğunu belirtmeliyim. Onsekiz yaşından küçüklerin seyretmesini hem bu nedenle hem de bu filmin konusu onları pek ilgilendirmeyeceği için tavsiye etmiyorum. Margot ve Lou beş yıldır evli genç bir çifttir. Lou, hoş, şakacı, eşiyle yeterince ilgili, evliliğine kendisini adamış bir adamdır. Filmin başlarında evlilik hayatlarına şahit olduğumuz bu çiftin evliliklerinde bir sorun varmış gibi görünmüyor.
Bu tür filmlerde genellikle ahlaki yargı belirtmeyip doğru ya da yanlışı seyirciye bırakma eğilimini bu filmde görmedim. Filmin en başında Margot’un bir yazısı için ziyaret ettiği bir parkta, tarihi bir gösterinin parçası olmaya davet edilerek boynunda “adulterer” yani “zina yapan” yazılı bir adamı kırbaçlamak durumunda kalması, bence en başından filmin taraf tuttuğunu gösteriyor. Bu parkta Daniel’le tanışır ve tesadüf bu ya aynı sokakta karşı karşıya oturmaktadırlar. Margot kocasını sevmekle birlikte bu adamdan etkilenmiştir. Evliliğinde hiçbir sorun olmamasına ve hatta eşiyle her zaman olmasa da keyifli zamanlar yaşamalarına karşın görünen o ki hayatından tam olarak hoşnut değildir. Evliliklerinin beşinci yıl dönümünü kutlamak için gittikleri restoranda iken konuşacak konu bulamadıkları sahne, bir süredir evli olan insanların - beklenildiği şekilde - evliliğin başlangıcındaki heyecanı biraz da olsa kaybetmelerini bize gösteriyor. Margot ve Daniel bir süre flört ederler. Margot adamın yatağına kadar girer ama yaptığının yanlış olduğunu düşünerek kocasına döner.
Daniel’le bunları yaşarken, Margot’un arkadaşlarıyla gittiği havuzdan sonraki duş sahnesinde yönetmen, Margot’un kafasından geçenleri başkalarına söyletirken kendi yargısını da ortaya koyar. Bu sahnede genç ve yaşlı kadınları bir arada çıplak vücutlarıyla görüyoruz. Bu sahne insan hayatını ve güzelliğin geçiciliğini göstermek için çekilmiş gibidir adeta. Bu sahnede kadınlar arasındaki diyalog da verilmeye çalışılan düşünceyi destekleyecek biçimde gelişiyor:
“Margot’un arkadaşı: On yıl sonra hiçbir erkek bacaklarımın tıraşlı olup olmamasıyla ilgilenmeyecek. En azından onca yıldan sonra hâlâ James’ten (kocası) hoşlanıyorum. O halde bu sevgiyi şimdi heyecanlı olan ama 10 yıl sonra hoşlanmayabileceğim bir şeyle değiştirmeye değer mi?
Margot’un diğer arkadaşı: Bazen sadece yeni bir şeyler istiyorum yine de. Yeni şeyler parlak olur.
Diyaloga kulak misafiri olan yaşlı kadın: Yeni şeyler eskir.”
Aynı mesajı bir kez daha Margot ve Daniel’in lunaparktaki ışıklı ve müzikli bir dönme dolapta hoşça vakit geçirirken verir yönetmen, bu kez biraz daha sinsi bir şekilde. Müzik ve ışıkla sahne gerçekten hoş görünmektedir. Sonra zaman dolup ve dönme dolap durduğunda, müzik ve ışıklar kapatıldığında az önceki mekânın ne kadar basit ve siyah beyaz olduğunu görürüz. Bu sahnede yönetmen ilişkinin başlarıyla ilerleyen zamanları çok güzel bir şekilde sembolize etmiş.
Bu filmdeki çiftin evliliklerinin beşinci yılında olması tam yerinde bir tercih olmuş. Yandaki istatistikte de görüleceği üzere bu yıllara yaklaşıldığında boşanma oranlarının yükseldiğini görüyoruz. Bu filmde de çok güzel anlatıldığı gibi bu yıllarda çiftler başlangıçtaki heyecanın azalmasıyla birlikte, doğru bir evlilik yapıp yapmadıklarını, başka biriyle daha mutlu olup olmayacaklarını sorguluyorlar. Birçok çift daha fazla bekleyip yaşın ilerlemesiyle bir başka biriyle mutlu bir hayat kurma şansını kaybetmemek için boşanmayı tercih edebiliyor.
Margot’yu daha fazla beklemek istemeyen Daniel eşyalarını toplayıp gider. O zamana kadar ne olduğunu anlamayan kocası, Margot’yu Daniel’in arkasından bakarken gördüğünde neler olduğunu anlar. Ne kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını “öldüğümde yanımda olacaksın sanıyordum” diyerek çok güzel ifade eder. Karısını kalmaya ikna etmek için uğraşmaz. Pencerenin arkasında oturan Margot’ya “git… git…” dediği sahne çok dokunaklı.
Margot gider. Daniel’la daha önce kocasıyla yaşamadığı heyecanlı (grup seks de dâhil!) aylar geçirir. Bu arada filmin başına döndüğümüzü düşündüren bir sahne var ki bence bu sahne için senarist ve yönetmeni kutlamak gerekir. Margot’un kek pişirdiği ve fırının yanında pişen keki seyrederken yanından kocasının geçtiği bu sahne çok benzer bir şekilde çekilmiş ve her evliliğin aslında birbirine benzediğini gösteriyor. Leo Tolstoy’a atfedilen “Mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin her biri ise kendine özgüdür” sözünü hatırlattı bana.
Daniel’in alkolik olan kız kardeşiyle ilgili bir sorun nedeniyle Margot’u ararlar. Kafası iyice kıyak olan bu kadın kardeşini terk ettiği için ona kızarak, belki de kimsenin söyleyemediği bir şeyi Margot’ya (ve biz seyirciye) açıkça söyler:
“Doğru hamleyi yaparsan her şeyin birden yoluna gireceğini mi sanıyordun? Bence sen benden daha salaksın. Büyük resme bakarsan, hayatta boşluklar vardır. Tıpkı bizim gibi. Onları doldurmak için akıl hastası gibi aklına eseni yapamazsın.” Bu sahnede anlarız ki Margot evliliğini bitirerek istediği şeyi bulamamıştır ama kocasının söylediği gibi “hayatta yaptığın bazı şeyler üstüne yapışıyor” yani tercihlerimiz çoğu zaman bizi geri dönülmez yollara sokar. Bazen ne yaparsak yapalım hayatta mutlu olmayı başaramayız, bunun suçunu eşimize, evliliğimize, mesleğimize ya da başka herhangi bir şeye yıkmanın bir anlamı yoktur.
Film en bomba mesajını sona saklamıştır. Filmin en sonunda Margot’yu dönme dolapta bu kez yalnız ama mutlu (olmaya çalışırken) görürüz. Bu sahne mutluluğun bir kadın ya da bir erkekte bulunamayacağını göstermektedir. Eğer sen kendi başına mutlu olmayı başaramazsan hiç kimseyle birlikte gerçek anlamda mutlu olmayı başaramazsın.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia