Şizoid kişilik bozukluğu olan bir adamın, platonik bir aşkta yaşadığı hayal kırıklığı sonucu girdiği bunalımı anlatan sıra dışı bir film.
1986 Türkiye – Tür: Dram
IMDB Puanı: 7,5/10 (851 oy) Benim puanım: 3/10
Yönetmen: Ömer Kavur
Yapımcı: Cengiz Ergun
Senaryo: Yusuf Atılgan (eser); Ömer Kavur (uyarlama)
Oyuncular: Macit Koper (Zebercet); Şahika Tekand (Gelen kadın); Serra Yılmaz (Zeynep, Zebercet'in hizmetçisi); Orhan Çağman (Emekli Subay); Osman Alyanak (Parktaki Adam); Songül Ülkü (Öğretmen); Şener Kökkaya (Köylü); Yaşar Günel (Kestaneci); Ülkü Ülker (Tiyatrocu Kadın); Ergun Özcan (Tiyatronun Patronu); Sadık Deveci (Öğretmen); Nevin Buket (Fahişe); Cemil Şahbaz (Konuk Oyuncu)
Konusu ve yorum: Türk sinema tarihinde önemli bir yeri olan çok ödüllü bu filmi az rastlanır bir karakterin platonik hatta hayali denilebilecek bir ilişkisini konu aldığı için yorumluyorum. Bu filmde gerçek bir ilişki ya da evlilik yok. İlişkinin olmaması, daha doğrusu olamaması da sorunlu bir ilişki kadar önemli bir konu.
Zebercet, bir Anadolu kasabasında, köşkten dönüştürülmüş eski bir otelin işletmecisidir. Bütün vaktini otelin resepsiyonunda geçirmektedir. Otelde temizlik gibi işlerden sorumlu Zeynep adındaki hizmetçi kadından ve kendisinden başkası çalışmamaktadır. Sessiz bir adam olan Zebercet’in işi dışında bir uğraşı ya da arada da olsa arkadaşlık ettiği birileri de yoktur. Herhangi bir insana ya da arkadaşa ihtiyaç duyuyor gibi görünmez. Cinsel ilişki ihtiyacını karşılamak için seks sırasında bile uyanmayacak kadar ağır bir uykusu olan Zeynep’i kullanır.
Günlerden bir gün otelin müşterilerinden bir kadından etkilenir. Kadın bir hafta sonra tekrar otele geleceğini söyleyerek otelden ayrılır. Zebercet bu kadının tekrar geleceği günü dört gözle bekler ama kadın gelmez. Büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve psikolojik olarak çöker. Otele müşteri kabul etmemeye başlar. Otelin dışında yalnızlığını gidermek için bir şeyler yapar ama sonuç değişmez. Otelin bir odasında kendini asarak hayatına son verir.
Zebercet karakteri psikiyatri sınıflandırmasında yer alan kişilik bozukluklardan en çok şizoid kişilik bozukluğuna uyuyor. Bir resepsiyon memuru olarak her gün insanlarla iletişim kurulması gereken bir işi olmasına karşın, Zebercet’in insanlara karşı mesafeli olduğunu ve duygusal olarak künt davrandığını görüyoruz. İnsanlarla ilişkiden kaçınmak ve yalnızlığı sevmek şizoid kişiliklerin özellikleridir. Şizoid kişiliklerde görüldüğü biçimde Zebercet’in hemen hiç yakın arkadaşı yoktur. Şizoidler insanlarla yakın olmak istemediği için genellikler kadınlardan da uzak dururlar. Zebercet’in karşı cinsle ilişkisi hizmetçi uyurken onunla ilişkisinden ibarettir. Otelin kadın müşterisinden hoşlanmış olmasına karşın onunla gerçek bir iletişim kurmaya çalışmamış, şizoid kişiliklerde görülebilecek bir şekilde hayal dünyasında takıntılı bir aşk yaşamaya başlamıştır. Bu kişilik bozukluğunun yoğun stresli dönemlerinde gerçeği değerlendirme yetilerinin bozulabildiğini biliyoruz. Zebercet’in film boyunca gördüğümüz üzere zaman zaman gerçekle hayallerini birbirine karıştırmaktadır yani bir çeşit psikoz yaşamaktadır. Şizoid kişilikler psikotik bir atak geçirebildikleri gibi depresyon da geçirebilirler. Zebercet de depresyon atağı yaşamış ve intiharla hayatına son vermiştir.
Zebercet karakterinin yaşadığını tam olarak “yalnızlık” olarak nitelemek basitleştirmek olur kanaatindeyim. Çünkü yalnızlık duygusu aslında yalnız olmak istemeyen bir insanın şartlar zorunlu kıldığı için yalnız kalması sonucu yaşadığı duygudur. Evet, Zebercet yalnızdır ama hissettiği şey yalnızlık duygusu mudur? Sanmıyorum. Elbette hiçbir kişilik bozukluğu vakası yoktur ki, bozukluk kriterlerinin tamamını karşılasın. Genel prensip olarak şizoid kişilik bozukluğu vakaları yalnız kalmayı tercih ederler, cinsel ilişkiden uzak dururlar. Bazı şizoidler cinsel dürtü açısından tamamen normal olmalarına karşın, karşı cinsle birlikteliğin gerektirdiği sosyal etkileşimi istemedikleri için doğal cinsel ilişki yerine mastürbasyonu tercih ederler. Bazı şizoidler de ilişkiye duyulan ihtiyaç bağlamında tamamen kayıtsız olmasalar da duygusal küntlükleri nedeniyle sosyal etkileşimde bulunamazlar ve bu nedenle yalnızlık duygusunu hissedebilirler. Bir şizoid aşk ya da duygusal hiçbir şey hissetmediği halde, tamamen mantık üzerine kurulu bir evlilik gerçekleştirebilir. Fazla ilgi beklemeyen, eşi yanında olmadan kendi arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi başarabilen, şizoidin yalnızlık ihtiyacını tolere edebilen biriyle evlilik hayatı iyi gidebilir.
Şizoid kişilik bozukluğu ve sosyal fobi karıştırılmamalıdır. Sosyal fobi rahatsızlığı olan kişi yalnız kalmaktan hiç hoşlanmaz ama kendisini değersiz hissettiği için, beğenilmeme, alay edilme, rezil olma kaygıları nedeniyle yeni ilişkiler kurmaktan kaçınır. Karşı cinsle ilişkilerde aktif olması erkekten beklendiği için sosyal fobi rahatsızlığı olan erkekler daha çok sorun yaşarlar. Bizimkisi gibi ülkelerde sosyal fobik bir kadın birçok erkek için çekici bile olabilir. Sosyal fobik bir kez arkadaş olmayı başarırsa, kendisini seven beğenen birine kolayca bağlanır ve şizoid kişilikten farklı olarak bu yakınlığı ve duygusallığı ister.
Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli romanı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından önce 100 temel eserden birisi sayılmış, sonra da bu listeden çıkarılmış. Edebiyatımız açısından önemli bir eser olabilir ama ben çocuklar için uygun bir roman olduğunu düşünmüyorum. Film için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bu filmdeki karakteri anlayabilmek çok zor, çok sık karşılaşacağınız bir karakter olmadığı için çok önemli de sayılmaz. Aynı şekilde hem romanın hem de filmin cinsel içeriği, bir genç için anlaşılması güç, kafa karıştırıcı ve hatta patolojik olduğu için seyredilmesi henüz normal ilişkileri anlayamamış bir gence faydadan çok zarar verecektir.
Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy
RSS Facebook Twitter ilicMedia